Sabahattin Ali ve Sadık Hidayet birbirlerini hic tanıdılar mı bilmem ama kitabın "Kağnı" adlı küçük hikayelerden oluşan bölümünü sanki bir araya gelerek yazmışlar.
Kitabın bu ilk bölümünü okurken, Sadık Hidayet'in "üç damla kan" adlı hikaye kitabinı okuyormuş hissi oluştu bende. Bu hissin oluşmasındaki en onemli etken hikayelerin ne dil ne de anlatım bakımndan benzerliği değil tamamen hikayenin kendisi olmuştur.
Hikayelerde trajik sonlar kaçınılmazdır. Bir kac hikaye okuyunca, sonraki hikaye kahramanlarının başına ne geleceğini az çok tahmin eder ya da trajik bir olayın kurbanı olacağı hissine direkt kapılırsınız.
Tabi kitap hakkında bunları yazarken sevgili Sabahattin Ali'nin, insanların iç dünyalarını betimlemesi, o zamanki halkın hal ve ahvalini bir nevi günümüze yansıtması ve Anadolu köylüsünün düşünce biçimini aktarması bakımından beğendim. Sadece beğenmediğim şey olaylar, olgular ve sonuçları. Neden bu kadar için kararmış be adam! dedirtiyor okurken.
Ses bölümünde ise hikayeler yukarda anlattığımdan biraz daha hafifleyerek ilerler. Burada özellikle "Ses" hikayesini çok beğendim. Bu hikaye dönemin düşünüş biçimini, dönemin köylüye ya da halka yaklaşımını, insanların içindeki yabancı hayranlığı kaynaklı çürümeleri bize göstermiştir. Bu hikaye hakkında daha iyi bir inceleme yazmayı düsünüyorum. Baştan sona kadar psikolojik tahlillerinin yapılması lazım.
Genel olarak kitabı bir çok yönüyle beğendim. Okumanızı tavsiye ederim.