Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Sercan

Sırrını biliyorsan, ona doğru yaklaşıyorsan, mutlusun.
Reklam
Bir kadınla üç şey yapabilirsin; ya onu seversin, ya onun için acı çekersin ya da onu yazarsın.
Artık hiç mi hiç çocuk değildim, kayıp gitmiştim.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
"Mutluluk, insanin sevdigi kisiye yakin olmasidir yalnizca. Ona hemen sahip olmamiz gerekmez."
Ask mi insani budala yapiyor, yoksa yalnizca budalalar mi asik oluyor?
Reklam
Benim gibi biriyle göz göze gelirim die kimseye bakmiyordum. Benim gibi olanlar, birbirlerini hemen tanirlar çünkü.
Boş bir ev kadar hüzünlü hissetti kendini.
Bir gün bir kitap okudum ve tüm hayatım değişti.
Az yaşıyoruz, az görüyoruz, az biliyoruz; bari hayal edelim.
insan kelimenin tam anlamiyla düsündügü seydir, dusuncelerinin toplami karakterini olusturur.
Reklam
Kibar davranilmasini mi istiyorsun? Kibar ol. Gerçegi ögrenmek mi istiyorsun? Dürüst ol. Ne ekersen onu biçersin; Dünyan yansimandir senin.
Ruh gizlice besledigi,sevdigi ve korktugu seyleri üzerine çeker.
Bunca yıl sonra ilk kez bir resim astım duvarıma, aklıma Oğuz Atay cümlelerini getirdi. "Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."
"Büyük balık küçük balığı özleyebilirdi. Ama siz balıkların birbirini yediği bir hikâye anlatmayı tercih ettiniz."
Reklam
Zehirli örümcek üstüne
İnsanın kinden kurtarılması, en yüksek umuda götüren köprü ve uzun süren kötü havalardan sonra görülen gökkuşağıdır bence.
Affan Dede’ye para saydım, Sattı bana çocukluğumu. Artık ne yaşım var, ne adım; Bîlmîyorum kîm olduğumu. Hîçbîr şey sorulmasın benden; Haberîm yok olan bîtenden. Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl şırıldır. Uçurtmam bulutlardan yüce, Zıpzıplarım pırıl pırıldır. Ne güzel dönüyor çemberîm; Hîç bîtmese horoz şekerîm!
Kadın aniden ağlamaya başladı. Psikolog bu anı ezberine yazdı. “Gözyaşları sizi çalıların arasında yatan cesede götüren kan izleridir.”
Geceye övgü
Gece, düzen güçleri uykudadır. Bürokrasi, askeriye, okullar, polis, kısacası yaşamımızı düzenleyen tüm güçler uykudadır; sokakta devriye gezen nöbetçi polis dışında. Askerler de hepimizden önce yatağa girerler. Dünyanın bu en baskıcı kurumunun mensupları, en erken yatanlardır aynı zamanda. Aslında, tüm totaliter kurumlarda, daha doğrusu, tüm kurumlarda (tüm kurumlar totaliter değil midir zaten?) insan her zaman erken yatmak zorundadır - yatılı okullarda, manastırlarda, ailede, cezaevlerinde, hastanelerde... Kişinin istediği saatte yatma hakkını destekleyen, bu özgürlüğe onay veren hiçbir kurum tanımıyorum. Aşk üzerine kurulu olan ve iki kişinin özgür iradesiyle gerçekleşen evlilik kurumunda bile, çiftler yatağa aynı saatte girmezlerse, biri daha geç yatar, geceyi daha fazla yaşarsa, sorunlar çıkmakta gecikmez. Kurum her zaman “geç” yatanı suçlar, erken yatanı değil. Avrupa feodal toplumunda tüm kent sakinleri mumlarını aynı saatte söndürmek zorundaydılar; bayramlar dışında. Düzen ve baskı güçlerinin doğal yapısı, her zaman belirli bir uyku saatini zorunlu kılar. Bu belirli saatin erken bir saat olması da yine onların doğal yapısından kaynaklanır.