Hiçbir şeye öfke duymuyorsun. İnsan boylu boyunca bir hastalık. İnsan korku. İnsan yıkım. İhtiraslarının külü insan. İnanmıyorsun artık. Anlamamak değil, inanmıyorsun!Can sıkıntısı değil, inanmıyorsun! Yaşamak korkusu değil, inanmiyorsun!
.. İkimizi aynı
gökyüzüne baktıran, neydi o, ışık söndü.
Sustum. Sustum. Sustum
Bütün aşkların sonunda yaptığım gibi,
konuşmak hiçbir şeyi, hiçbir yere ulaştırmıyordu.
Biliyordum.
.. çünkü aşkın
yapılan bir şey olmadığını,
başlangıçta bir melek konduğunu
sonunda bir kelebek öldüğünü,
yani kısacık sürdüğünü, oysa hayatın
bir korkular ve alışkanlıklar bütünü
olduğunu,
bütün bunları sana
nasıl anlatacağım?
Ölmek nasıl bir ansa yaşamak da bir an. Gözlerini kapar ve bütün gereksiz korkuların çözülüp gitmesine izin verirsin. Sonra korkudan muaf olan bu yeni varoluş halinde kendine sorarsın: Ben kimim? Şüpheler olmadan yaşayabilseydim neler yapardım? Acıdan korkmadan sevebilseydim? Yarın o tadı nasıl özleyeceğimi düşünmeden bugünün tadını çakarabilseydim? Zamanın geçişinden ve sevdiklerimi benden çalabileceğinden korkmamış olsaydım? Ne yapardım? Kimleri umursardım? Ne için savaşırdım? Hangi yollarda yürürdüm? Nelerden haz alırdım? Kısacası, nasıl
yaşardım?
Evet, içimde bir boşluk vardı ama boşluklar da abartılıyor. O boşluğun içinde aşk yoktu ama acı da yoktu. Boşluğun avantajları da vardir. Boşlukların içinde hareket edebilirsiniz.