ben bir tahtakurusuyum ve bütün akçak gönüllülüğümle dünyanın neden böyle düzenlenmiş olduğunu anlayamadığımı beyan ediyorum. insanların kendinde suç herhalde; kendisine cennet verilmişti, o özgürlüğü istedi, göklerden ateşi çaldı, mutsuz olacağını bile bile, bu bakımdan acınacak yanı yok. benim zavallı yeryüzü öklid vari kavrayış gücümle
Puslu Kıtalar Atlasında İhsan Oktay Anar şöyle diyor:
“Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor;
bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı.
Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazen o kerteye varıyordu ki;
Kendilerine altın ve gümüşten zevk ve safadan bir alem kurup keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı. “
Sahip olduklarının artmasını istiyorsan, onları arttırmaya ve saklamaya bakma; aksine azaltmaya, dağıtmaya ve paylaşmaya bak. Çünkü mal, ilim, rızık ve sevgi; almakla değil vermekle artar. Çünkü sadece verebildiklerin senindir. Vermediklerini, veremediklerini tüketmişsindir, bir yandan onlar tükenmiştir, bir yandan da onlar seni tüketmektedir.
Bereket, sahip olduklarının esaretinden kurtulduğunda ulaştığın gönül huzurudur.
En önemli şey gözlerdir! Tıpkı barometre gibidirler.Kimin ruhunda büyük bir kuraklık var,kim durduk yere böğrüne tekmeyi yakıştırabilir,kim kendi gölgesinden bile korkar,hepsini ele verir.
Kemal Sayar’ın dostu Mevlana İdrisî için yazdığı güzel şahitliklerle dolu yazısında, “Varlığı lâtif bir sabah esintisi gibi sizin de gerginliğinizi alırdı. Şimdi biz kocamış, yaşını başını almış adamlar, hangi ağacın gölgesinde serinleyeceğiz?” diyor.
Ah, serin bi gölge olabilmek…şu dünya için ne kıymetli bir meziyet değil mi? “Güneşte gölge ol! Soğukta kaftan ol! Açlıkta ekmek ol!” diye buyurmuştu İsmâil Ata hazretleri.
Acaba ben neyim ? Gül müyüm diken mi, gölge miyim, çöl mü?
Niyâz ederim ki, inşallah iyi bir insân olabilme telaşındayım.
Yürüdüğüm yol, seyreylediğim gökyüzü, bastığım izler, okuduğum kitaplar, yazdığım satırlar, dokunduğum çiçekler, açtığım kağıtlar, vardığım eşikler, girdiğim gönüller, tuttuğum eller ve bir gün beni bağrına basacak olan toprak incinmesin yeter.
Her okuduğum Amin Maalouf kitabının ardından kendisini biraz daha çok sevdiğimi fark ediyorum. Kim olduğunuzu ait olduğunuz millet yaşadığınız aile bulunduğunuz sokak benimsediğimiz görüş geldiğiniz coğrafya inandığınız din ne kadar belirliyor. O zaman dünya kime ait? Hiçbir özel ırka hiç bir özel ulusa değil. Tarihin öteki alanlarından çok daha fazla olarak orada kendine bir yer açmayı isteyen herkese aittir….
Ölümcül KimliklerAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20197,8bin okunma