- Roman Hayri İrdal’ın benliğinin çeşitli versiyonlarını ve iç mücadelesini anlatıyor denebilir.
- Tanpınar, romanda simgelerle dopdolu bir alt metin sunuyor. Simgelerin karşılığını bulduğunuzda üst metne ulaşmış oluyorsunuz.
- Örneğin alt metindeki “şark” simgesinin “ev” ve “annenin varlığı”na gönderme yaptığı, “kitaplar” simgesinin kadın giysilerine gönderme yaptığı ve bozuk saatler simgesinin bedensel ahenksizliğe gönderme yaptığını akılda tutarak üst metne ulaşabiliyorsunuz.
- Hayri İrdal’ın annesinin “mübarek” adını verdiği ayaklı bir saat var. Saat düzenli çalışmıyor. Dr. Ramiz, Mübarek isimli saat hakkında değerlendirme yaparken, “bozuk” ve “bakımsız” diyor.
- Hayri İrdal iyileşip eve döndüğünde saat de “tertemiz, pırıl pırıl, bütün azametiyle kurulmuş” sağlıklı olarak çalışmaya başlıyor. Dolayısıyla Dr. Ramiz’in Mübarek hakkında konuştuğunda aslında Hayri İrdal hakkında konuştuğunu anlıyoruz.
- Hayri İrdal, “saat”in ta kendisidir. Hayri İrdal kendi varoluş hissiyatını saat üzerinden anlatır: “Saat kıskanılmaz… Eşya kıskanılır mı hiç? Başkasının olsa anlarım. Kendi malını insan kıskanmaz; belki beğenmez, bakar, atar, satar, yakar, mahveder, amma…”
- Tüm bu tespitlerden sonra aklıma şöyle bir soru geliyor: Neden yazarlar, SAE’de olduğu gibi simgelerle dolu bir alt metin oluşturarak, okuyucularından üst metni bulmalarını beklerler.
Acaba, toplumda böyle simgelerle dolu hayatlar mı gözlemlerler de, böyle metinler oluştururlar?
Cevabı sizde!