Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Fâtih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin hocası Akşemseddin (k.s.) Hazretleri bir eserinde şöyle yazmıştır: Allâh’ı zikir, bütün faziletlerin aslıdır. Bunun misali; peşinde kendisini şiddetle takip eden düşman olan bir adamın misali gibidir; bu adam kaçarken bir kaleye gelir, hemen içine girip kendisini muhafaza eder. Nitekim âyet-i celîlede -meâlen-: ‘O hâlde hemen Allâh’a kaçın (sığının)…’ (Zâriyât Sûresi, âyet 50) buyurulmuştur. Yani Mevlâ’yı zikreden kimse, bununla düşmanı olan şeytanın ve nefsin şerrinden Rabb’inin korumasına sığınmış olur.
“Mürşidi olan Akşemseddin’e bağlılığı o derece idi ki İstanbul muhasarasına girişmezden önce ona danıştı. Pîr hazretleri istihâre ettikten sonra mürîdine: “Fetih müyesserdir.” dedi. Bunun üzerine Fatih, muhasara hazırlıklarını yapmaya başladı. Muhasara başladıktan sonra şeyhinin ordugâha teşrifini rica etti. Akşemseddin, padişahın ısrarı üzerine ordugâha geldi ve padişahın otağı civarında, Edirnekapı tarafında çadırı kuruldu. Muhasara uzayıp da ümitsizlik gelince padişah: “Şeyhim, fetih müyesserdir, dedi, hâlbuki hâlâ bekliyoruz ne buyuruyorlar? diye Akşemseddin’e çadırından haber yolladı. Akşemseddin tekrar istihâre ettikten sonra evvelki cevabını tekrarladı: “Salı günü hücuma geçsinler, fetih müyesserdir.” ve dediği gibi de oldu. Fetih yapıldı. Akşemseddin, tekrar Göknük’e döndü.”
Reklam
Akşemseddin Hazretleri
"Şartlara teslim olmazsan şartlar değişir, sana teslim olurlar. Çok çalışır, çok dua eder ve çok istersen Allah'ın rahmeti tecelli eder, rahmet tecelli ettiğinden nice olmazlar tahakkuk eder."
Sayfa 196Kitabı okudu
Akşemseddin: "Sizinle(Fatih Sultan Mehmet Han) daha önce konuşmuştuk. Ebu Eyyüb el Ensari Hazretleri, İstanbul Kuşatmasında şehit olmuş, mezarı Eyüp taraflarında idi. Mezarını bulacağız. Adına bir türbe ve cami yaptırıp askerin, bütün Müslümanların ziyaretine açacağız." "Bu iş hızlansın lala!" O gün yine, Akşemseddin bir rüya gördü. Gördüğü rüyadan yararlanarak, Eyüp Sultan'ın mezarını buldurdu. Askerlerin bölük bölük gelip dua ettikleri mezar, iyi bir moral kaynağı oldu.
Sayfa 71 - Maviçatı Y.Kitabı okudu
133 syf.
·
Puan vermedi
Sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik çevre terkiblerine karşı sadece "muhît" kelimesinin ne derece üstün olduğunu düşünüyorum. Özellikle sufîlerin ve velîlerin anlatıldığı metinlerde kullanılan muhît kelimesi bana hikâyât sahifelerini anımsatıyor. Okusak da bitmese. Hayal edebilsek mazinin hakiki renkleriyle. Zihnim ve ruhum genişliyor. O muhîtlerden birine dahil olma şevki geliyor. Kronoloji filan kalmıyor. Kendimi Eyüpte bir hazire kenarında veya Aziz Mahmud Hüdayî yokuşunda hissediyorum. Ama belki en çok yeşil Bursa'yı gıpta ile hayal ediyorum. Kuruluş devri Bursası... Somuncu Baba, Emir Sultan, Üftade Hazretleri...Zincire halkalar ekleniyor....Hacı Bayram-ı Veli...Akşemseddin ve İstanbul... Sonra Aziz Mahmud Hüdayî...ve daha niceleri... Ben buna kronoloji diyemiyorum. Bu başka bir "şey". Emir Sultanı önce Medineye sonra Bursaya getiren "şey" ile Akşemseddini Ankaraya getiren "şey" aynı. Onlarınki yolculuk. Bir "şey"in peşinde. Yolculuk terkle başlıyor. Ankara, Bursa, İstanbul birer konak sadece. Onların karar kıldığı şey yol ve yolculuk. Terkin dahi terk edildiği, taşrada arayanların "ben"de bulduğu ama orada kalamadığı bir seyir. Kitabın ismi çok cazip gelmişti okumadan önce. Son kısım muhite dairdi. Öyle bir muhitleri var ki kudemanın bugün bile hala canlı. İtiraf ediyorum bizden canlı! Yahya Efendi haziresinde ötüşen bülbüller, neden Âşiyan'da mukim değiller?! Ve peki neden Beyoğlu tepinirken, ağlar Karacaahmet? Muhît?! (Âşiyân kuş yuvası demek. Tevfik Fikretin evine de aşiyan derler. Ama bülbüller Yahya Efendiye daha çok yakışıyor)
Sufi Aşk ve Ölüm
Sufi Aşk ve ÖlümBilal Kemikli · Kitabevi · 201719 okunma
Günlük -4-
Yaş, kâfir takvimine göre 25 olmuş, Dante'den bağımsız, yolun yarısı eder. Nedense ortalama insan ömrü kadar yaşayacağımı düşünmüyorum. Yaşamayı düşündüğüm her an, Onur Ünlü'nün o saçma sapan şiirlerinden birinin bir mısrası havsalamı yoklayıp duruyor, mealen aktarıyorum: Ben bu dünyadan bir kerede şerefimle geçeceğim diyor. Bir kerede
Reklam
Mevla na Hazretleri bakınız ne diyor? "igneye iki katlı iplik başı girmez. Sen bir katlı isen, bu iğneye gir!." Akşemseddin Hazretleri bakınız neler diyor: "Evliya kimdir? Evliya, Hak Teala'nın gizli hazinedarlarıdır. Her ilmi bilirler. Kısmetinde ne kadar yetki verişmiş ise onu harcarlar. Onun için herkes, evliyayı hakkıyla tanıyamaz. Bu kişi, Allah'in dostu olduğu için, Allah ilmin sırlarını ona öğretmiştir"
Sayfa 16
Fatih'in hocası kırk derste Akşemseddin hazretleri
"Diriyüz dâim ölmezüz. Çürüyüp toprak olmazuz Karanulukta kalmazuz. Bize Leyl- ü Nehâr olmaz" (Allah diyen ölür mü? Toprak onu öğütür mü? Gecesi ve gündüzü, taptazedir onun hergünü)
İnsan zamanın çocuğudur, Asrınının bir üründür.
Sayfa 19
·
Puan vermedi
Muhammediye
Prof. Dr. Âmil Çelebioğlu Hoca (1934-1989) idi. Adını ilk defa işitmiştik. Mutâd olduğu üzere konuşmacılara 20 şer dk. süre verilmişti. Ama Âmil hoca 10 dk.’lık âlimâne ve âşıkâne öyle bir konuşma yaptı ki bize çok tesir etmişti. Bu hoca sabaha kadar konuşsa da dinlesek arzusu ve iştiyakı hasıl olmuştu. Ama o fazla konuşmadı ise de biz kendisinden
Muhammediye
MuhammediyeYazıcıoğlu Muhammed · Dergah Yayınları · 201833 okunma
Reklam
Bir gün, kendisini(Akşemseddin), Vezir Halil paşa çağırttı. "Beni emretmişsiniz Paşa Hazretleri." "Akşemseddin, oğlum Süleyman Çelebi hasta. Hekimler iyileştiremedi. Birde sen bakasın istedim." Akşemseddin, Halil Paşa'nın konağına gitti. Vezirin kendinden geçmiş yatıyordu. Elleri ayakları buz gibiydi sapsarıydı. Çocuğu tepeden tırnağa muayene eden ünlü hekim, kullanılan ilaçları istedi. Getirilen ilaçları dikkatle inceledikten sonra hepsini çöpe attı. Paşa sordu: "İlaçları neden attın hekimbaşı?" "Paşa hazretleri, hastayı iyileştirmeye doğru teşhis koymakla başlanmamış. Bu yüzden verilen ilaçlarda doğru seçilmemiş. İlaçları kendim hazırlayacağım. Merak buyurmayınız oğlunuz iyileşecek." Akşemseddin, hazırladığı ilaçları verdi. Haftada bir Süleyman Çelebi'yi görmeye geldi. Çocuk iyileşti.
Sayfa 45 - Maviçatı Y.Kitabı okudu
Akşemsettin Hazretleri:
"Zillet içinde yaşayan, alçak bir geçime razı olur. Yücelik ise, yorgunluğa alışmış, develerin hızıyla yan yana yürür."
Sayfa 122 - Akşemsettin Hazretleri Göynük'te....
Öncesinde de Peygamberimiz(s.a.v) Tüm İslâm âlemine...
Bir gün, Sultan Mehmet, surlara bakıp: "Ya ben seni alacağım İstanbul, ya sen beni!" diye bağırdı. Hocası Akşemseddin: "Merak buyurmayınız Padişah'ım!.." dedi; " Siz İstanbul'u alacaksınız. Bunu bize Hacı Bayram Veli Hazretleri müjdelemişti."
Sayfa 70 - Maviçatı Y.Kitabı okudu
Biz ceddimiz Ubeydullah Ahrar gibi,bir Ak Şemseddin ile Fatihler yetiştiririz,İstanbullar feth ederiz de Kılıcımıza bir damla kan bulaşmaz. BEYLERBEYİ BAYBURDİ HZ.(K.S) @eli_ahmet 10 Eylül 2013 İstanbul’un Fethi olayında Ubeydullah Hazretleri’nin manevi parmağının olduğunu duymuşsunuzdur, bilirsiniz; çünkü o Akşemseddin denilen zat, Ubeydullah Hazretleri’nin evlatlarından birisidir; yani onun kolundan gelme ve aynı zamanda yaşamaktadır. Müritleri: “O salı günü, sabah erken saatlerden itibaren atına bindi ve tarlanın içerisinde dolandı, atını sağa koşturdu, sola koşturdu, sağa koşturdu, sola koşturdu; ta İstanbul’un fetih saatine kadar." dedi Ubeydullah Hazretleri için. "Ve bir zaman sonra durdu; gittik yanına, bitkindi, terlemişti, yorulmuştu. Savaştan gelmiş bir asker gibiydi. Dedik ki: 'Efendim nedir hikmeti?' Dedi ki: 'Konstantinopolis, kardeşim Mehmet tarafından fethedildi, biz de ona yardım ettik.'" Manen oradan oraya yardım ettiğinin en açık delili ve işaretidir bu. Öyle ise arkadaşlar, şimdi Ubeydullah Hazretleri diğerlerinden daha faziletlidir, şudur budur, onu demiyorum; hayır, ama bakın Ubeydullah Hazretleri tarihe, tasavvuf tarihine de bir iz bırakmış. Gerek yetiştirdiği Akşemseddin’le, gerek şununla gerek bununla bir iz bırakmış. BEYLERBEYİ BAYBURDİ HZ.(K.S) ....Candamlaları 20. Sohbetten....
Biz mürit değiliz; o zaman biz neyiz!?.. Talibiz, talebeyiz.
insan yaratılırken onun özüne, bütün yaratılmışları idrak edebilecek bir kabiliyet konmuştur. "Mükevvenât" denilen bütün yaratılmışların bulunduğu âlem, büyük bir alemdir. (Âlem-i Kebir) insan ise böylesi bir âlem içinde tek çekirdek gibidir. Bu yönüyle insan, küçük bir âlemdir. (Alem-i Sagir) insan, öyle küçük bir alemdir ki, bütün mükevvenatın büyüklüğünü o küçük âlemde hisseder. Aylar, güneşler, galaksiler hepsi insanın anlayışında, ilminde ve yaratılışında vardır. Işte onun için Akşemseddin Hazretleri: "Mürit-mecmû-ı berzahi kat etmiş ola- hiçbir makam yok ki onu görmemiş ola' diyor. Demek biz onun kastettiği anlamda mürit olamamışız. Çünkü mürit dediğin menzilleri, makamları, ilahi mertebeleri görmüş olacak. Kişi o zaman mürit oluyor! Biz mürit değiliz; o zaman biz neyiz!?.. Talibiz, talebeyiz. Şu halde mürit, bütün makamları geçip ne kadar makam varsa hepsini görmüş olursa, o zat mürittir. Makamı ise Allah'a kurbiyyet makamıdır.
Sayfa 10
233 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.