İbnu'l- Murteza'nın el-Munye'de naklettiği şu olay, Kur'an'ın kaza ya verdiği manayı güzel anlatır: "Hz. Ali'ye yaşlı bir adam şöyle sorar: "Öyleyse, bizi sevkeden kaza ve kader nedir?" Hz. Ali: "O Allah'ın emir ve isteğidir" der ve şu ayeti okur: Ve kada rabbuke ellâ ta'budû illa iyyahu/ "Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenize hükmetti." (İsra 17:23) Hasan el-Basri de Hz. Ali ile aynı görüştedir. İkisi de kaza ve kader'i, "Allah'ın emir ve nehyi, istek ve arzusu" olarak açıklamıştır.
AH MİN’EL AŞK
*
Bir Alı Min’el Aşk
Duvarında yüreğimin
Bakar durur herkes.
Kimse göremez.
*
Bir Ah Min’el Aşk
Okuyla delinmiş Bağrı ozanın
Herkes durur okur
Kimse anlamaz.
*
Bir Ah Min’el Aşk
Kentin üstündeki bulutlarda
Gözyaşlanndan çizilmiş.
Babam
Dünyaların en iyi babası benim babamdır Düşmandır düşüncelerimiz
Dosttur ellerimiz
Dünyada tek elini öptüğüm
Babamdır
Kırkını geçtin adam olmadın der
Başım önünde dinlerim
Önünde tek baş eğdiğim babamdır Sabahlara dek Kuran okur
Anamın ruhuna
İnanır ona kavuşacağına
Bana gavur der
Diş bilemeden
Dünyada tek bağışladığı ben
Tek bağışladığım odur
Başım derde girdikçe bakar çocuklarıma Bitürlü ölemiyorum der senin yüzünden Çocuklar ortada kalacak
Ölemez kahrımdan benim
Yaşamak zorunda benim yüzümden Gözlerindeki ateş bakışlarında söner Tuttuğun altın olsun der
Çocukluğumu tek anlayan odur
Dünyaların en iyi babası benim babamdır.
Orhan Veli "dile vurgundur", Türkçenin her iklimine vakıf. Çingene kızı gibi fal bakabilir, balıkçılar gibi sayabilir ne varsa denizin altında, denizin üstündeki rüzgârları da anar isterseniz tek tek.
Kalem efendisi gibi de konuşur bıçkın delikanlılar gibi de. Türküleri yöre ağzıyla okur dahası ayak üstü Karagöz de oynatabilir. "Huu" diye dalar arkadaşlarının arasına Karagöz edasıyla. Şaşırtmayı sever insanları.
Herkesin unuttuğu tarihleri o hatırlar. Bütün tanıdıklarının telefon numaraları hafızasındadır. Melih Cevdet Anday'a soracak olursanız, üç yüz baharat, altmış kadar balık adını söyleyebilir arka arkaya.
Ankara'da gittiği lokantalardaki bütün garsonları adlarıyla tanır. Kundura boyacılarına isimleriyle hitap eder. Kalem tutuşu da kendisine hastır merhaba deyişi de. Tarancı'ya göre "Kâmil İnsan"dır, Sait Faik'e göre "Çelebi."
Bir insanın kendisi olabilmesi için kendisinden başka kimseye benzememesi gerekiyor. Akif: "Bir işte sebat eden, ısrar ve devamlılık gösteren kimse."
Sözlüğün açtığı kapıdan girdiğimizde karşımıza şu resimler çıkıyor: Akif iyi bir güreşçi; nefsini yeniyor önce, sonra Çatalca'da rakiplerini. İyi bir yüzücü; Boğaziçi'ndeki yüzme yarışının tartışmasız galibi. İyi bir mücadeleci; Etlik Bağları'ndaki taş atma yarışında dokuz kere berabere kaldığı rakibini onuncu da yenen. İyi bir dilci; Mithat Cemal'e göre altı yedi Türkçe biliyor: "Divan Türkçesi", "Tekke Türkçesi", "Medrese Türkçesi", "Tanzimat Türkçesi", "Servet-i Fünun Türkçesi" ve "Ev ve Sokak Türkçesi". Yalnız Türkçe değil, Arapça, Farsça ve Fransızca da biliyor. İyi bir okur: Bir eserden öğrenebileceği her şeyi layıkıyla öğrenmeden eseri elinden bırakmıyor. İyi bir talebe; okul birinciliğini Ermeni bir öğrencinin alacağını duyunca günlerce ders çalışarak geçiyor onu. İyi bir istihbaratçı; Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e, Necid Çölü'ne ve Lübnan'a gönderiliyor. İyi bir direnişçi; Sebillürreşad dergisini işgale karşı direnişin bayrağı yapıyor.