- Oldu mu ya Kel Derviş. Hani bunun Arapça duası?
Kel derviş suratını buruşturarak baktı:
- Biz Türk dili biliriz. Suyun geldiği yana yukarı gittiği yana aşağı deriz, Bayhoca, dilin anlaşılmazından hiç bişey anlamazız, koca Tanrıya şükür!
Zamanı gözetmekten/gözetlemekten vazgeçmeli, asıl ânı seyretmeli! Hep ânı. Çünkü hakikatte varolan andır sadece. Bir tek an. An, bütün yaşamın kendisi.
Yaşam an’dadır demiyorum; dediğim, yaşam ân’ın kendisi.
Tüm varlığı birde, tüm mekânı noktada, tüm zamanı anda görebilmektir hikmetin ölçütü.
Hikmet, kesret’ten vazgeçmektir. Çokluk’tan. Yol
Yazarın Önsözü
TÜRK İLİ ZEYBEKLERİNE
Bu kitabı sizi düşünerek, sizin için yazdım. Bela gecelerinde, yaşım sızarak, yüreğim sızlayarak yazdım.
Ey Türk! Bu satırlarda mazinin destanlarını, halinin hicranlarını söylemek ve inlemek istedim. Bir keman gibi...
Bu kemanı ana vatanın sinesinden yonttum. Tellerini kalbimin damarlarından
Akasya ağaçları söyledi önce
Delice kuşlarından yapraklarıyla
Irmak boylarında birer tanrı ıslığı
Yılkılık istasyonlar, kamışların duası
Sabah ezanları söyledi, çalgıcı kahveleri
Gözleri bütün dillerde merhametin gökyüzü
Köpekler söyledi sokakların ıssız çanıyla
İncinmenin ebruli ipini geçirerek canından
Kirpikleri avuçlarında birer kandil
Etkisinden ömrünüz boyunca çıkamayacağınız bir kitaba yorum yapmaya nasıl başlarsınız? Hangi efsuni sözcük anlatmaya yetebilir Yoksulluk İçimizde'yi. Şuraya ne kadar yazarsam yazayım kalbime bıraktığı duyguların binde birini bile anlatamam.
Yoksulluk İçimizde, adı bile şiir. Yoksulluk da yoksunluk da bizlerin içinde değil mi? Ne diyordu bir