" Biz gençken, otuz yaşının üstünde herkes orta yaşlı, ellinin üstündeki herkes ihtiyar gözüküyordu. "
Benim için oldukça tanıdık bir cümle. Ama şimdi bakıyorumda ne kadar yanlış bir düşünce. Yaş aldıkça farkına varıyor olmamız ne acı. Otuzaltı yaşındayım hayır orta yaş olamaz henüz gençliğimin baharındayım ;) ;)
Julian Barnes bu kitabı ile 2011 Man Booker ödülünü almış. Hiç yorum ve inceleme okumadan aldım kitabı, yazar ile tanışmak istedim. Hiç pişman olmadım. Akıcı, merak duygusunu sürekli arttıran bir üslup ve sizi sürekli geçmişinize götürüp düşündüren bir kitap. Beni oldukça hızlı yakaladı ve kalbimi hemen aldı..
Kahranımız Tony Webster'in hikâyesi. Okul hayatından başlıyor ve sevgili ,evlilik, aile ilişkilerini anlatıyor. 40 yıl sonra eline geçen mektup ile eski hatıralarının peşine düşüyor. Geçmişe dönerek hayatını, ilişkilerini en önemlisi kendini sorgulayarak hayatın anlamını arıyor.
Tony, hayatın merkezi olmadığını, dünyanın onun etrafında dönmediğini anlıyor ama artık iş işten çoktan geçmiş.
Kitap bitince " Anlamak ve anlaşılamamak insanları mezar taşına kadar takip eden bir şey sanırım." dedim..
Deneyimlemenizi ben çok isterim.