ancak şimdi farkına varıyordu yazgısının ve bunun farkına vardığından beri de kendi yok oluşunun. ve yaşam çığlık atıyordu yüreğinde.
Ama ölüm öyle mi?...sessizce alıp gidiyor. Çığlık bile atamadan kalıyorsun. Her gün mezardasın. Belki derinlerden bir inilti, yakarış, sevgi sözü! Durmadan konuşmaya başlıyorsun. Yaşarken anlattığın ne varsa, bu kez daha bir tutkuyla saatlerce anlatıyorsun. Çaresizliğin mucizesi başlıyor. Bir süre sonra şuna inanmaya başlıyorsun; ben yaşadığım sürece Hatice'de yaşayacak. Yazıyorsun, şiir, ağıt, neye dilin dönüyorsa. Kiminle ne konuşursan konuş, söz Hatice'ye geliyor. Nereye gidersen git, yanında Hatice. Bütün şarkılarda adı geçiyor. Eğer böyle olmazsa, Hatice gerçekten ölmüş olacak. Bunu anlıyorsun birden. Bir gün ben de yanına gidene kadar yapabileceğim tek şey, onu bu dünyada tutacak ne varsa yapmak. Ne varsa, dediğim de şiir işte. Hayal ve hatıra. Erken öldü. Eksik kalan hayatını "üç bokta beş harf" tamamlamaya çalışıyorum. Buna inanmazsam Hatice gerçekten ölecek! Ben öldükten sonra bunların hiç birini yapamayacağım. Onun için gizlice gökyüzüne yüzümü çevirip, "ne olur biraz daha zaman" diyorum.
Reklam
Çekici tam kavramıştım ki içinde bulunduğumuz su alan prefabrik evin tek tarafının suyun içine gömülmeye başladığını fark ettim. Dudaklarımın arasından çıkan çığlık içeridekilerin korku dolu sesine karıştığında çok korkunç bir gerçekliğin içinde olduğumu fark ettim. "Kumru!" Uraz'ın bana yaklaşan sesi şimdi çok da yakın gelmiyordu. Çekici almıştım. Evet. İçinde bulunduğum durum ise özetleyemeyeceğim kadar kötüydü.
“Ağzımı açtım ve çığlık attım. Çığlık attım ama oda sessiz kaldı. “
Sayfa 60 - From ArcherKitabı okudu
Sesim duyulmaz ama yine de kendimi tutuyorum çığlık atmamak için.
Sayfa 103Kitabı okudu
Go girl!!
“Çığlık atmanı beklemiştim.” “Erkeğe mi benziyorum?”
Sayfa 374Kitabı okudu
Reklam
Onları, her ne kadar yıpratıcı olsa da bilindik, acı ve şok diyarından alıp yalnızca çok şanslı birkaç kişi tarafından ziyaret edilen cehennem dünyasına, insanların birbirini kasıtlı olarak öldürdüğü kıyıya götürüyordu.
Sayfa 167Kitabı okudu
Matem dolu bir salon, öfke dolu bir salondan çok daha beterdi. İnsan öfkeye alışıyordu. Günbegün öfkeye maruz kalıp onu özümsemesini ya da umursamamayı öğreniyordu. Ya da uzaklaşmayı. Fakat kederden kaçış yoktu. Er ya da geç gelir seni bulurdu. Bu en çok korktuğumuz şeydi. Korktuğumuz, birini ya da bir şeyi kaybetmekti, acı çekmek değil. Bütün bunların özüne indiğiniz zaman olan şeydi. Çünkü bütün bunlar bizi yasa sokuyordu.
Sayfa 149Kitabı okudu
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.