“Nasıl bir organizasyon!” diye düşündü Yasemin. Öyle bir mahrumiyet bölgesine bu kadar düzenli şekilde inşaat planlaması yapmak… Hem çocukları inşaata çalıştırıp, hem öğretip, hem eğitmek… Hem onca boğazı doyurmak, hem düzeni sağlamak… Bu şartlarda çalışmayı kabul eden öğretmenlerin fedakârlığı şok etmişti kendisini. Bir yer ki, tuvalet yok ,su yok, başını sokacak bir çatı yok. Aylarca çadırda… Köyden gelmiş onca cahil öğrencinin sorumluluğu omuzlarında… Nasıl bir vizyondur bu?Bu nasıl bir ütopyadır? Nasıl bir -ne derdi annesi?- “Ülküdür”
Talas vuruşmasının ardından Türk boyları Orta Asya'nın doğusundan batısına dalgalar hâlinde hicret edip Müslümanlaşmış, akabinde Dârülislâmda, çoğunlukla, yerleşik düzene geçmişlerdir. Nitekim Kürt sözlükçü ve muhaddis Macideddîn İbn Athîr'in (1149-1210) bildirdiğine göre, sadece 960'da Mâverâünnehr'e ulaşıp yerleşen iki yüz
Moğollar yurtlarını arabalardan indirdiklerinde, girişi güney istikametine doğru yerleştirirler. Çadırın her iki tarafına, stok kaplarının bulunduğu arabaları koyarlar. Böylece çadır, bir taş atımı mesafeyle yerleştirilen iki araba sırası arasında, iki duvar arasında imiş gibi durur. Kadınlar arabalarını çok güzel bir şekilde hazırlarlar. Ben bunların görünüşlerini sizlere ancak mecazi olarak anlatabilirim. Zaman içinde ben bunları anladığım kadarıyla sizlere tasvir edeceğim. Zengin bir Moğol veya Tatar, yaklaşık yüz ile ikiyiz arasında stok arabasına sahiptir. Batu'nun yirmi altı karısı vardır ve bunlardan her birinin bir çadırı bulunur. Bunların arkasında içinde kızların oturduğu küçük oda hizmeti veren çadır bu hesaba dahil değildir. Bu yurtların her birine ait ikiyüz araba vardır. Çadırlarını kurdukları zaman, ilk eş kendi çadırı için batı tarafını seçer. Son eşin en doğudaki çadirına kadar sırayla devam ederler ve her bir kadın çadırını bir taş atımı aralıkla kurar. Böylece zengin bir Moğolun çadır karargahı, içinde çok az erkek bulunmasına rağmen adeta büyük bir kenti andırır. Ülke çok düz olduğu için, genç bir kadın yirmi otuz arabayı yönetebilir.
O bakımdan, develer veya öküzler tarafından çekilen arabaların biri biri arkasından yürütülmeleri mümkündür. İlk arabada oturan genç bir kadın öküzleri sürerek, arkadan gelen arabaların sırayla takip etmelerini sağlar. Geçilmesi müşkil yollarla karşılaşıldığı zaman, arabaların sırası bozulur ve her araba bu engelleri kendisi aşar. Her şey öküzlere ve koyunlara bağlı olduğundan, bu sırada hareket çok yavaşlar.
Uygar insan genellikle almaya parası yetmediği ve uzun vadede de yetmeyeceği belli olduğu için bir evi kiralarken, bir vahşinin çok ucuza mal edebildiği için kendi evine sahip olduğu kesin. Ama "yalnızca bu parayı ödeyerek, yoksul uygar adam, bir vahşininkine kıyasla saray sayılabilecek bir konut elde ediyor" gibi bir yanıt duyar
Yıldırım, Yıldırım Han, Sultan Bayezid, Sultan Yıldırım Bayezid adlarıyla anılır. Kimi kaynaklarda “Yıldırım” lakabını, 1386'da Karamanoğullarıyla yapılan savaştaki çevikliği ve gözüpekliğiyle kazandığı, Tarih-i Saf'ta ise öfkeli ve kibirli olduğu için yıldırıma benzetildiği yazılı ise de olasılıkla Türkçe adıdır. (...)
Kosova Meydan
Osmanlı Devleti,Söğüt'te kurulduğu 1299 yıllarında 40 atlıya sahip bir uç beyliği iken, 1326'da Bursa'nın fethi sırasında Orhan Bey 38.000 süvariye kumanda ediyordu.Bu asker artışı nereden geliyordu ? Fethedilen topraklardan toplanamazdı.Zira bu yerin ahalisi Türk değildi.400 çadırlık bir aşiret ,27 senede bu kadar çoğalamazdı.Selçuklu Sultanlığı,asker yardımı yapacak halde değildi.O halde artış nereden geliyordu ? Öyle anlaşılıyor ki, Bizans ucundaki bu beylik, bütün Türk âleminin ülküsünü temsil ediyor.Türklük âleminin, Fetret devrinde bile asla vazgeçmediği ,İstanbul fethinin ve dünya hâkimiyetinin mümessili sayılıyordu.Millî şuur ve ülkü,Horasan'dan İzmir'e kadar her yerdeki Türk'ü Ertuğrul Sancağı'na çekiyor,şeyhler,müftüler,müderrisler,eli kılıç kabzasına yakışan her yiğidi,gönlü fazilet aşkı ile dolu her mü'mini ,kafası salim düşünceye açılmış her talebeyi,Söğüt Beyliği'ne sevkediyordu.Küçük beylik,az zamanda Türk âleminin otağı hâline geldi.
Kiremit damlı kırmızı ev. Sevişirken yangınla ölüm.
Ama kimler ölü şimdi?
Yaşamaya başlayan kim?
Bir unutuşa indirecekler bizi. Tutup bir göle indirecekler evi.
Her akşam leylekler geçecek üstünden çarşılara taşınan;
İlk leyleği gören haykıracak:
"Bak, bahar geldi!"
Sonra belinden tutup kaldıracak oğlunu:
"Bak, bahar