Munevver 1
1930’lu senelerde memleketin münevverleri bir bakıma iki zümreden ibâretti. Bunlardan birinciler, eski adamlardı ve Divân edebiyatı üstâdı ve hayranıydılar. Bu zevât genel­likle üniversitede müderris tâifesinden olur, ama eski ede­biyatla meşgûl olduklarından, namazlarını, oruçlarını ve zekâtlarını ihmâl etmez, dinlerinin tekmil icâbını yerine ge­tirirlerdi. Hülâsa, hem münevver hem de ahıret adamıydı­lar. Ama ne hikmetse içtimâ mahâlleri genellikle kıraathâ­neler olur, işte bu mekânlarda derin edebiyat sohbetleri ya­parlar, doğrusunu söylemek gerekirse gâyet güzel şiir okur ve şerh ederlerdi. Bu türe giren münevver tayfasını kıraat­hânede dâimâ, şâkirtlerinden oluşan bir dinleyici kitlesi ta­kip eder, adamların sohbetini asla kaçırmazlardı. Gel gör ki bu zümreden olan münevverler, şâkirtlerinden ifrat derece­sinde, neredeyse doludizgin bir hürmet beklerlerdi. Çünkü adamlar hürmete açtı. Değil karşılarında bacak bacak üstü­ne atıldığı, kıraathâne sandalyesinde geriye doğru şöyle bir yaslanmak bile görülmüş işitilmiş şey değildi. Zâten böyle bir şey insanın aklına bile gelemezdi. Bununla birlikte adam­lar kendi sahalarında birer üstâd idiler ve bunu da kısmen gençliklerindeki heves, kısmen de hürmete şâyân birer efen­di olabilmek için başarmışlardı.
Hakanı Bey'in evinde şiir dolu yıllar geçirdim. Sabahlara ka--dar şair dostlarıyla şiir üzerine yaptıkları sohbetleri, helva gecelerinin rafine eğlence ve şakalarım, ramazan iftarlarının zengin konuklarını burada dinleyerek eski saray günlerimi hatırladım.
Sayfa 212
Reklam
Deryadil: Anlayışlı. Her şeyi hoş karşılayan. "Bu son derece müşfik, tatlı ve deryadil cemiyet içindeki son sohbetleri biz de belki biraz duymaz ve nankör bir ruhla birer şiir gibi dinlemiştik." Abdülhak Şinasi Hisar
Sayfa 104Kitabı okudu
Okumak, kelimelerden, mısrâ ve cümlelerden yükselen sesi duyabilmektir.
Yusuf Ve Züleyha
Tarihin zarif, ince, muhterem ve ruhtan ibaret kadını! Sen ne zaman tarihte seyrek olan Zelihalığı çoğaltmaktan kurtulup, eski beyazlığına döneceksin? Ve sen, zavallı erkek!... Daha niceye dek bu sayısı çoğalmış Zeliha'lara mağlub olacaksın
Sayfa 120 - Kubbealtı NeşriyatıKitabı okudu
Gerçek anlamda bir sanatçı, bir şey yazacağı zaman, yazacağı şeyin formu kafasında şekillenir. Sanatçı neyin sancısını çekmişse, neyi dert edinmişse, kısaca kendisini yazmak için zorlayan iç dürtünün ne olduğunu tespit etmişse, ona göre bir form seçer. Öyle iç dürtüler vardır ki sanatçıyı hikâye yazmaya, öyleleri de vardır ki şiir yazmaya zorlar. Yani, sanatçıyı rahatsız eden iç dürtü bir anlamda formu da belirliyor. Bu durumda sanatçı bir bakmışsınız şiir yazmış; bir bakmışsınız hikâye veya başka bir şey. Bu durumdaki sanatçı, şiiri yazılması gereken bir “iç hâlin" hikâyesinin, hikâyesi yazılması gereken bir iç dürtünün de şiirinin yazılmayacağını iyi bilir. Yani içinden gelen ses sanatçıya "ne" yazması gerektiğini âdeta gizlice fısıldar. Bu durum,sanatını ciddiye alan gerçek sanatçılar içindir ve sanatçı açısından poetik bir meseledir
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.