Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mustafa Kemal - Cemal Paşa arasında geçen konuşma
Bir gün Halep şehrinde Cemal Paşa ile hasbıhal ediyordum. Benim bütün fikirlerime iştirak etti: “Ne yapmak lazımdır,” dedi. “Hiçbir şey yapamazsanız hiç olmazda istifa ediniz,” dedim. Karşımdaki gözyaşlarıyla teyit ettiğini, fikir ve hislerime iştirak ettikten sonra, bana dedi ki: “Yapamam, çünkü kendim ve çok sevdiğim evlatlarım için dayanabilemeyeceğim bir şey yoktur.” Hatırladığıma göre şu cevabı verdim: “Efendim, bahis mevzuu mesele koca bir Türk milletinin ölüm kalımıdır. Mahvolan budur ve buna emin olduğunuzu gözyaşlarınızla izhar ediyorsunuz. Bu ölüm kalım manzarası karşısında şahsi endişelere düşülmemek lazımdır.”
Sayfa 35 - AtatürkKitabı okudu
Veliaht Vahdettin - Atatürk arasındaki konuşma
“Henüz padişah değilsiniz, fakat Almanya’da gördünüz ki, imparator, veliaht ve prensler hepsi bir iş üzerindedir. Neden siz bütün işlerden uzak kalasınız?” “Ne yapabilirim?” diye sordu. “İstanbul’a gider gitmez bir ordu kumandanlığı isteyiniz, ben sizin Erkân-ı Harbiye reisiniz olurum.” “Hangi ordunun kumandanlığını?” “Beşinci Ordu kumandanlığını!” Bu numaradaki ordu Liman Von Sanders’in emrinde bulunan veya bulunmak lazım gelen ve Boğaz’ı müdafaa edecek ordu idi. Vahidüddin: “ Bu kumandanlığı bana vermezler!” dedi. “Siz isteyiniz,” dedim. “İstanbul’a gittiğim zaman düşünürüz,” cevabını verdi. Bu beni ümitsizliğe düşürücü bir cevaptı.
Sayfa 62 - AtatürkKitabı okudu
Reklam
Çok yorgun, düşünceli ve sinirli görünüyordu; bir sigara yaktı: "Bunalıyorum çocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum!" dedi. "Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde mütemadiyen dert, şikâyet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi, manevi bir perişanlık içinde. Ferahlatıcı pek az şeye rastlıyoruz; maateessüf memleketin hakiki
Sayfa 389 - Yapı Kredi Yayınları, 11.Baskı, Şubat 2022Kitabı okudu
Bir Deli Kadının Hatıra Defteri
Beni sevmeniz için bir sebep yok; herhangi bir dine inanmıyorum mesela. Hiçbir türbeye, hiçbir mezara, hiçbir anıta gitmedim ve gitmeyeceğim ömrüm boyunca. Bayraklar, devletler ve sınırlar da umurumda değil; herhangi bir ırka, milliyete ait hissetmiyorum kendimi. Benden nefret edebilirsiniz, hakkınızdır! Bir çok kez soruşturma geçirmiş
Sayfa 86 - Kerasus Kitap
(?) Ben de babamı tanımıyorum ya…(?)
O akşam ilk kez konuştuğum Atatürk'le aramız­da şunlar geçti:  — Senin ismin nedir?  — Cemal!..  — Sonu yok mu bunun?  — Var, Cemalettin...  Bunun üzerine Atatürk birden bana doğru ilerliyerek:  — Haaa... dedi. İsimler Kemalettin olur, fakat  Cemalettin olmaz. Sen yine Cemal kal ! Dinin Cemali miydin ki, sana bu ismi koydular? Aradan
Sayfa 18 - Derin Tarih Kültür YayınlarıKitabı okudu
“Bir gün Cemal Bey Selânik gazetelerinde birisine imzasız bir başmakale yazmış. Beraber çalıştığımız daireden çıkıp tramvaya binmiş. Olimpos'a gidiyorduk. Cemal Bey'in elinde o gazete vardır. Bana uzatıp: “Bu başmakaleyi okudunuz mu?" dedi. "Hayır." "Oku" dedi, okudum. "Nasıl?" diye sordu. "Alelâde bir gazetecenin, alelâde bir yazısı" dedim. "Amma yaptın ha, bunu ben yazdım." Cevap verdim: "Afedersiniz, bilmiyordum. Yazmamış olmanızı temenni ederim" dedim ve ilâve ettim: "Cemal Bey, şu ve bu yolda birtakım kuş beyinli kimselere kendinizi beğendirmek hevesine düşmeyiniz. Bunun, hiçbir kıymeti ve ehemmiyeti yoktur. Siz içinde bulunduğumuz vaziyeti tetkik ediniz. En başta biraz ferâgat sâhibi olmak lâzımdır. Şunun bunun pöhpöhünden kuvvet almaya tenezzül etmeyiniz. Büyüklük odur ki, hiç kimseye eğilmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın, memleket için hakiki mefkûre ne ise onu görerek, o hedefe yürüyeceksin. Önüne sayısız engeller yığacaklardır. Kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın. Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere güleceksin! Cemal Bey sözlerimi sükûnetle dinledi, bana hak verdi.”
Reklam
güldüm vallahi (:
Sabahlara kadar bütün geceyi uykusuz geçiren Atatürk sıhhatine pek düşkün değildi. Fakat arkadaşlarının sıhhati üzerine titrerdi. Bilhassa Maarif Vekili Necati'nin ölümünden sonra yanındakilerin sıhhatine karşı fevkalade bir titizlik göstermeye başlamıştı. Bir akşam Kılıç Ali bey bana telefon etti, Atatürk beni aratmış. Nuri Conker'i muayene etmemi istiyormuş. Kalkıp doğru Şişli Sıhhat Yurduna gittim. Bir de baktım ki Nuri Conker masaya yatmış, Atatürk de başında. Bana: - Kemal bey, Nuri Conker galiba apandisit olmuş, ameliyat edeceksiniz, dedi. - Paşam, müsaade buyurursanız bir muayene edelim, diye cevap verdim. Nuri Conker'i masadan kaldırdık. Nuri Conker kulağıma: - Hay Allah razı olsun, diye fısıldadı. Kendisini müşahede altına aldık. Apandisiti olmadığı görüldü.
Sayfa 108 - Sel Yayınları, 10 Haziran 1955 | Dr. Op. M. Kemal Öke anlatıyor
Taciz, tecavüz
“Tarih: 29 Ekim 2007. Sabaha karşı 03.00… Yer: Erzurum. Bir kız çocuğu Dadaşkent Polis Merkezi’nden içeri girdi.
Bingazi'de
Mustafa Kemal'e teslim olan Şeyh Mansur'un bir nokta üzerinde endişesi ve ısrarı vardır. O, elinde tuttuğu Kuran-ı Kerim'i, Mustafa Kemal'e göstererek, "Siz Halife-i Zişan efendimiz Hazretlerine fenalık yapmayacağınıza dair, bu kitap üzerine yemin eder misiniz?"deyince, Mustafa Kemal duraksamadan şu karşılıkta bulundu: "Ver bana o kitabı ... " dedi ve Kuran'ı alıp öperek şu sözleri ilave etti: "Ben bu kitabı tebcil ve takdis ederim. Ve bunun namına namusum üzerine yemin ederim ki Halife denilen adama bu kitabın haricinde hiçbir fenalık yapmayacağım." Biri söylediği sözlerin manasını anlayan, diğer işittiği sözlerin mahiyetini kavrayamayan iki adam ... Mustafa Kemal ve Şeyh Mansur, bu gösteri üzerine anlaştılar.
Halide Edip’in kaleminden Mustafa Kemal Atatürk
- Bilir misin, burda en çok neye heves ettim Zihni Efendi? + Neye kardeşim? - Başkumandanın bir defa yanına kâğıt götürmeye. + Hiç gitmedin mi? - Gittim ama kâğıdı hep yaverine verdim. + Ben kaç defa yanına girdim. - Allah aşkına bir anlat. + Önünde küçük bir masa durur. Üstünde harita yayılıdır. Başı daima onun üstündedir, elinde bir altın kalem, hep ölçer, çizer ve başını geriye çeker, gözlerini kısar bakar. - Sana ne dedi? + İlk götürdüğüm gün, beni ilk gördüğü için mi bilmem, yüzüme sert sert baktı. “Ne haber, iyi mi fena mı?” dedi. Şaşırdım. “...’inci grubun raporu,” dedim.”Anlatma, iyi mi fena mı söyle,” dedi. “İyi efendim,” dedim. “Getiriniz!” dedi. Kaşları çatık okudu, hayli sert, “İyi değil, anlamamışsınız,” dedi. İkinci gittiğim zaman yüzümü tanıdı, yine: “İyi mi fena mı?” “Pek iyi değil efendim,” dedim. “Veriniz,” dedi. Dikkatle okudu, bu defa hakiki bir tekdir sesiyle, “Bu iyidir efendi, okuduğunuzu anlamıyorsunuz.” dedi. Sonra müthiş bir vuzuhla, birkaç cümle içinde neden iyi olduğunu anlattı. O akşam başka bir kâğıt daha götürdüm. Gittiğim zaman titriyordum. - Yine soru mu? + Aynı şeyi, “Evvela fena gibi, sonra iyileşiyor,” dedim, aldı okudu, sonra yanında gözleri harita üzerinde çalışan İsmet Paşa’yla konuştu, konuştu. Gözü bir aralık bana ilişince kaşları çatıldı ve getirdiğim kağıdı imzaladı. Muhakkak ben çok tekdir edecek sandım fakat birdenbire ta gözlerimin içine doğru tatlı bir tebessüm etti, “Al çocuğum,” dedi. Ben galiba en iyi haberi en son götürmüş olacağım. Onun alelade raporlardan bizim hatırımıza gelmeyen bir şeyler çıkarışı var ki...
Sayfa 155Kitabı okudu
304 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.