Kiliseler kendilerini yönetim şekillerine adapte ederlerken, bir yandan da karşı ideolojilere adapte olmuşlardır. İmparatorluğun evrensel olduğu (ya da öyle göründüğü) dönemde, tüm Avrupa'yı kapsayan, ulusal farklılıkları aşan, evrensel bir Hıristiyanlık anlamına gelen Batı'daki kilise vurgusu da ilgi çekicidir. Daha sonrasında, Batının uluslara ayrılmasıyla birlikte kilise de ulusal olmuştur. Joan of Arc , bir erken dönem ulusalcı Hıristiyandır." 16. yüzyıldan sonra artık savaşlar ulusal olmaya başladı ve kilise de daima kendi devletini destekledi. Bu, inanmayanlara karşı büyük bir aşağılama ve inananlar için de ciddi bir skandal olan Gott mit uns'a* yol açtı. İk i ulus birbiriyle savaşırken, her ikisi de İncil öğretilerini inanılmaz biçimde değiştirerek, sanki onlar İbrani Incili'ndeki seçilmiş insanlarmış ya da bu savaş bir din savaşıymış ve politik düşman da Şeytanmış gibi, Tanrının onların tarafında olduğundan emindiler.
Bir anekdot: Vaterlo Savaşı
Gerçekte 20 Mart 1815 de Fransa Kralı on sekizinci Lui kaçmış ve Napolyon tekrar İmparatorluk tahtına oturmuştu. Fakat Avrupa, büyük sürgünün yine siyaset sahnesinde görünmesine göz yummadı, ordular göndererek onu devirmek teşebbüsüne girişti. Napolyon da bahtını ve tahtını silahla müdafaaya çıktı. Nihayet 1815 senesi Haziranının yirminci günü
Sayfa 218Kitabı okudu
Reklam
Yüzyıllar boyu Osmanlı idaresi altında, Ortodoks kimliği ile gerek dini gerekse sosyal yaşantılarını özgürce yerine getirebilen Rumlar, 18. yy.'ın sonundan itibaren başta Rusya olmak üzere yabancı devletlerin müdahaleleri sonucu elde ettikleri ekonomik gücün yanı sıra, batı ile kurulan temaslar sonucunda Avrupa'da yaşanan siyasi ve sosyal gelişmelerle ortaya çıkan milliyetçilik ve bağımsızlık gibi yeni fikirlerle de tanışmışlardır. Yaşanan tüm bu gelişmelerin sonucunda ise, yine doğrudan dış müdahalelerin etkisiyle Osmanlı'dan ayrılarak milli bir kimlik ile oluşturulan ilk toprak parçası olma özelliğiyle bağımsız bir Yunanistan devleti ortaya çıkmıştır. Yunanistan devleti kurulduktan sonra topraklarını sürekli olarak Osmanlı devleti aleyhinde kuzeye doğru genişletmeye çalışmıştır. Bu gaye çerçevesinde 1912 yılında Makedonya ve B alkanlar'da yaşanan bunalımları takiben ortaya çıkan Balkan savaşlarının (1912-1913) sonunda ilhak edilen Girit Adası dahil olmak üzere, güney Epir, Selanik dahil Makedonya'nın önemli bir bölümü ve bazı Ege Adaları Yunanistan'ın eline geçmiştir. Böylece, 65.000 km2 olan Yunanistan yüz ölçümü 11 8.000 km2'ye, nüfusu da 2.666.000'den 4.363.000'e çıkmıştır. Ancak, Yunanistan Osmanlı İmparatorluğu'ndan biraz daha toprak koparmayı başarmışsa da, bu iktidarda bulunan Venizelos'un hayalindeki Yunanistan için yeterli değildir.
mühim olan, Piri Reis'in 1513'te, Kolomb'un bulduğu yerleri Martin Behaim'in 1492'de yapmış olduğu yerküresindeki Zipangu'ya (Marka Polo'nun Ja­ponya'sı) benzetmek için kendi verileri hilafına çizdiği ve yanlışlığı çoktan anlaşılmış ve Avrupa kartoğraflarınca epeydir kullanımdan kaldırılmış olan bir haritayı kullanmaya hala devam etmesidir. Bu nedenle Piri Reis'in haritası elimizde kalan en eski Amerika hayalidir, bir başka deyişle, Kolomb'un keşfettiğini san­dığı Zipangu Adası'nın hayalidir.
Mondros Mütarekesi
Hamidiye Kahramanı ve Bahriye Nazırı Rauf Bey'in Limni Adası'nın Mondros Limanı'nda demirli İngiliz Agememnon zırhlısında 1918'in 30 Ekim'inde imzaladığı mütareke hemen ertesi günü hem Istanbuľu, hem Avrupa başkentlerini birbirine soktu. Mütarekenin 7. maddesi güvenliklerini tehdit eder mahiyette bir hadise yaşanması halinde, müttefiklere İmparatorluğun stratejik noktalarını işgal hakkı veriyordu. Rauf Bey maddeye önce karşı çıkmış ama Amiral Calthrope “İstanbul’un işgal olunmayacağına eminim. Müttefikler hiçbir zaman İstanbul'u işgal etmek fikrinde değillerdir. Lakin mütarekeye İstanbul’un işgalini istisna eden bir fıkra koymak yersizdir” deyince ikna olmuş ve imzasını atmakta sakınca görmemişti.
Hamidiye Zırhlısı & Rauf Orbay
….Hamidiye'nin bütün Avrupa matbuatında hayranlık uyandıran kahramanlık macerasıdır. Ona, ecnebi matbuatı "Hayal Gemi" adını vermişti. Bu kruvazör³ Varna'yı harp başında bombalarken yanından bir yara almış, geri dönmüştü. Batmak vaziyetinde İstanbul'a dönmesi esasen büyük bir bahrî hâdise idi. Ve kimse onun Haliç'de bir müddet kaldıktan sonra tekrar harp sahnesine döneceğine ihtimal vermemişti. Fakat dört ay geçmeden ve herkes Yunan Filosu'nun Boğazlarda toplanmakta olduğundan bahis ederken, birdenbire Hamidiye'nin Şira Adası'nı' bombardıman ettiği haberi yayıldı. Hamidiye'nin Boğaz'ı gözetleyen Yunan Donanması'nı atlatmasını bir mucize kabul etmek tabiî idi. Bundan sonra Yunan Filosu peşinde iken yine de Hamidiye, Yunan adalarını bombardıman ediyor, Yunan nakliye gemilerini batırıyordu. Fakat batırdığı nakliye gemilerinin tayfalarını kurtarıyor ve her türlü tehlikeyi göze alarak Yunan sahillerine bırakıyordu. Teknikte ve cesarette olduğu kadar, insanî ve medenî bahriye ananelerinde başta gelen ve ne kadar iftihar etsek yeri olan bir deniz harbidir. Bu geminin kumandanı Kaptan Rauf'(Orbay)….
Sayfa 230 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
235 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.