Balzac'ın, Shakespeare'in ya da Cervantes'in başına böyle şey¬ler gelmiş miydi? gelmemiştir umarım, insanlığın en kötü icatı üç başlıdır: posta kutusu, postacı ve mektup yazarı, rafımda mavi bir kahve kutusu var, içi yanıtlanmamış mektup dolu. dolapta bir o ka¬dar, nasıl buluyor bu insanlar sarhoş olacak, düzüşecek, para kaza¬nacak, uyuyacak, yıkanacak, sıçacak, yiyecek, ayak tırnaklarını ke¬secek zamanı? ve meggy çetenin başını çekiyor: sev beni, sev beni, sev beni.
“Leylâcık, Bazıları öyledir, okumazlar, ciddî düşünemezler. Gene de aydın olmaktan vazgeçemezler. Hatta aydın kişi oldukları için kendilerinde mutlu bir baht, gizli de olsa, bir müstesnalık bulurlar. Bu, bir toplum derdidir. Ferdi bunlardan ötürü ayıplamak pek doğru ve yerinde olmaz. Bilirsin ki insan, muhitiyle doğru orantılı gelişir,
Reklam
O Şehre davrandığın gibi davran bana da O Şehre gittiğin gibi bana da git uçarak bana da in, bana da kon ve el salla geride bıraktığına: Elveda benim küçük adamım! ufacıktan bir Şehri nasıl adam ettinse, Sevdinse adam gibi, beni de o Şehir gibi sev! Korkma sakın, adam etmez aşk beni, geç benden, benim de köprülerim var, aşkı seyret oradan, dalgın günüm geçiyor, benim de gecelerim var, danset, eteklerin fırdönsün, sen bana dön, bana eşlik et, benim de sabahlarım var, uyanmaya ne saat, ne telefon, ne kapı: bisikletin zilini dizlerini kanatan bir deli kız çalsın yeter ki! Benim de parklarım var, uzanıver salkımsaçak üstüme, dalımdan tut, benim de yapraklarım var güneşli gövdene müjde eli kulağında bahar, benim de Şiirlerim var, aşk konulu, senin o Şehri sevmene benziyor, seni sevmeye benziyor adamakıllı serserin olana kadar Bir Şehri kıskanıyorum, benim böyle neyim var?
İlginç, değil mi? Ama durum böyle işte, aziz hemşerim. Kimileri, “Sev beni!” diye bağırır, ötekiler, “Sevme beni!” diye. Ama en kötü ve en mutsuzu olan bir bölümü de, “Sevme beni, yine de bana sadık kal!” diye. Ne var ki, doğruyu hiçbir zaman kesin olarak anlayamayız, her varlıkla buna yeniden başlamak gerekir. Yeniden başlaya başlaya, alışkanlıklar edinilir. Kısa zaman sonra söylem düşünmeden gelir size, arkasından da refleks gelir.
Pedagoji bilgisi yetersiz olan birçok anne-babanın hayallerini süsleyen unsur 'kendi ayakları üzerinde dimdik duran çocuk' yetiştirmektir. Ancak böyle bir anlayışın, uygulamada hiç de işe yarar olmadığına hemen her gün şahit oluyoruz. Çünkü insanın cılız bedeni, hayatta yüklendiği onca sıkıntıya, probleme ve darbelere tek başına meydan okuyabilecek özellikte değildir. Bu yüzden; ruhen ve bedenen sağlıklı insan demek, başkalarıyla yardımlaşarak ayakta kalmaya çalışan insandır.
AŞKIN TAŞKINLIĞI VE SALTANATI HAKKINDA HİKÂYE Bir âşıkın Semerkand’da bir sevdiği vardı. Söylerken ağzından söz yerine şeker akardı. Güzellikte gü­neşi geçmişti. Şivekârlığından sofuluğun temeli yıkılmıştı. Yüce Tanrı onu o kadar güzel yaratmıştı ki, görenler, bu Cenabı Hakkın kemali kereminden bir âyettir derlerdi. O güzel, yolda yürürken
Reklam
517 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.