Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Büyük Hedefler, Büyük Himmetler
Siz ne iyi ettiniz geldiniz bu coğrafyalara... Hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Eğer gelmeseydiniz bizim halimiz nice olurdu? Ey Ebu Ubeyde bin Cerrah! Sen Hatay'a, Antakya'ya gelmeseydin, ey Iyad b. Ğanem! Sen Urfa'ya gelmeseydin, ey Safvan bin Muattal! Sen Adıyaman'a gelmeseydin, ey Cerir bin Abdullah! Sen Antep'e gelmeseydin, Ey Halid Bin Velid! Sen Diyarbakır'a gelmeseydin, Ey Habib bin Mesleme! Sen Erzurum'a gelmeseydin, Ey Ebu Zer el-Ğıfari! Sen Ammuriye'ye, Afyon'a gelmeseydin, Ey Ümmü Haram! Sen Kıbrıs'a gelmeseydin ve Ey Ebu Eyyûb el-Ensari! Sen İstanbul'a gelmeseydin bizim halimiz nice olurdu? Kimimiz Şaman, kimimiz Zerdüşt, kimimiz Hristiyan, kimimiz Mazdek... Bir sapkınlığa saplanır ve Rabbimizin huzuruna o dönüşü olmayan gidiş ile gider, mahvolurduk. Eğer siz gelmeseydiniz tarih ne Selahattin gibi şarkın en sevgili sultanını yazardı, ne Alparslan gibi komutanları yazardı, ne Kılıçarslan gibi kahramanları yazardı, ne büyük bir medeniyet olan Selçuklu'yu yazardı, ne altı asırlık koca bir çınar olan Osmanlı'yı yazardı. Onları ortaya çıkaran siz oldunuz. 21 yaşındaki bir delikanlı olan Fatih Sultan Mehmed'in yüreğindeki İstanbul sevdası aslında sizin sevdanız idi. Alem o sevdayı da o aşkı da sizden öğrendi.
Kocası senato'da 500 Ruble Aylıkla çalışan şık bayanın sırf modaya uymak için arkasına taktığı o İpek kuyruk 3 vers yürüyünce eriyip gidecek kuşkusuz. Bu sefer yenisi takılacak: bunca rüşvetin nereye gittiğini anlayabiliyor musunuz şimdi?
Reklam
Atsız'ın Kalem Kavgaları ve Kalem Kavgalarında Atsız Üslubu 1930'lardaki kalem kavgaları: Atsız, kalem kavgalarıyla da tanınmış bir isimdir. Onun deyişiyle "mürekkepli kalem tartışmaları” ilk yazı hayatından vefatına kadar sürer. Bu tabiri Atsız, 1956 yılında Ocak gazetesinde yazdığı "Bir Felsefe Öğretmeninin Yanlışları"
Dıranas'a cevap: Haddini bil!
"Delikanlı, haddini bil!" cümlesiyle biten Orhun'daki ilk polemik yazılarından birinin başlığı da "Haddini Bil!"dir. Atsız'ın 4 ciltlik lise tarih kitaplarını eleştirmesi üzerine Ahmet Muhip, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde bir yazı yazmış, Atsız da ona Orhun'un 3. sayısında (5 II. Kânun 1934) cevap vermiştir. Atsız'ın "delikanlı" demesinin sebebi, o sirada Ahmet Muhip'in henüz 24 yaşında olmasıdır. Ahmet Muhip Atsız'ı "cüretkâr" olmakla, "bilmediği mevzular üzerinde... uluorta iddialara" girişmekle itham etmiştir. Atsız'ın cevabı serttir: “Benim yüzlerce kitap okuyarak ve yıllarca çalışarak meydana getirdiğim bir eseri, o eser ne kadar taslak olursa olsun, Muhip B. gibi henüz özenti şiirler yazmak çağında bulunan çocuklar tenkit edemez." "Muhip B. bu yazım hakkında ehemmiyetle nazarı dikkati celbediyor. Kimin nazarı dikkatini celbediyor ve ne için celbediyor acaba? Kendisi tarihin nazariyeleri, usulü ve tespiti hakkında ne kadarlık fikir ve bilgi sahibidir ki çizmeden yukarı çıkabiliyor da söze girişiyor?" (s. 52)... “Görülüyor ki fiili, fâili yerinde bir cümle yazmaktan âciz olan bu lise mezunu Türkçeyi ancak Salamon, Nobar veya Çaldaris kadar biliyor. Bu kabil Don Kişotça yazılar 'Fon Lökok'la 'Pol dökok'u birbirine karıştıracak kadar cahil olan gazeteciler için pek ayıp sayılmazsa da lise mezunu olan Muhip B.in, bir lise hocasının yazısını tenkide yeltenirken biraz daha bilgili ve şuurlu olması icap etmez miydi?" (s. 53).
“Bu dünya zulüm dünyası oldukça, böylece de kaldıkça milletin gözü eşkıyalığa bulaşmış, haksızlıklara, zulme dayanamadıklarına inandıklan kişilerin üstünde olur her zaman. Şu beş evlik köyde bile koca­ sından dayak yiyen kadın, anasından gözü korkmuş çocuk, candarmadan korkan delikanlı hep gelirler, hiç konuşmadan benim gözümün içine bakarlar. Bu köyde bile dayanamadım, belki on kere tüfeği alıp dağa çıkmaya davrandım, günlerce kendi kendimle cebelleştikten sonra şeytana lanet edip otur­dum yerime.”
Sayfa 328Kitabı okudu
Reklam
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken bir yandan da onlarla sobbet ediyor, "Nerelisin?", "Kaç kardeş siniz?" gibi sorular soruyordu. Gözleri bir ara, saçının ortası kırmızı olan bir delikanlıya takıldı. Delikanlıyı yanına çağırdı ve merakla sordu: "Adın ne senin evladım?" Delikanlı, hazır ol
buna da sevindi, demek, dedi içinden, fıkara küçük bulutçuk burada dura dura yorulmuş da, oraya azıcık yornuk çıkarmaya gitmiş. Hürü Ana yanında soluk soluğa yokuş çıkan delikanlıya: "Şu bulut," diye gösterdi dağın doruğundaki küçük bulutu, "Kırkgöz Ocağının bulutu değil mi, ne demeye başını almış da o dağa çekilmiş gitmiş, yorgun mu, küskün mü?" Soluk soluğa yokuşu tırmanan delikanlı güldü: "Bulut küser mi Ana, kime küsecek o bulut?" "Küser," diye çıkıştı Hürü Ana. "Neden küsmesin. Uçmasını biliyor da, orada çakılıp kıpırdamadan durmasını biliyor da küsmesini neden bilmeyecekmiş?" Delikanlı Hürü Ananın bu kadar öfkeleneceğini bilememiş gülmüştü. Güldüğüne pişman: "Ben ne bileyim Hürü Anam, belki de küsmüştür," dedi. "Küsmüştür," diye kestirdi attı Hürü.
Yapı Kredi Yayınları
Bir yerlerde bu çocuğun bir annesi var, diye düşündü. Delikanlı bebekken, yürümeyi yeni yeni öğrenirken, o anne onun her adımı güven içinde atmasını sağlamaya çalışmıştı. Mamasını bir kuyumcunun dikkatiyle ölçe ölçe hazırlamıştı. Bilimin beslenme, diyet ve hijyen konusundaki her yeni bulgusuna deliler gibi uymuştu. Onun henüz gelişmemiş vücudunu mikroplardan korumuştu... Ve nihayetinde onu, aklı olmadığını, düşünmeye kalkışmaması gerektiğini söyleyen nevrotiklerin eline teslim etmişti. Oysa anne, bebeğin mamasına pislik katsa, ona zehir yedirse daha vicdanlı, daha tehlikesiz bir iş yapmış olurdu.
Sayfa 438 - Pegasus Yayınları
Mevlana ile gelecek kaygısı yok etme seansı Vol.19838123
Kendine gel, filan adam filan yıl ekin ekti de mahsulünü çekirgeler yedi... Ben neye ekeyim, burası korkulu bir yer... Neden elimdeki buğdayı yerlere saçayım deme. Ekin ekmeyi terk etmeyen, işten güçten kalmayan ekti de sen, kör gibi durup dururken ambarlar doldurdu. O delikanlı da ümitle, neşeyle bir kapıyı çalıp duruyordu; nihayet bir gün sevgilisini tenhada buldu, vuslatına erdi.
Sayfa 408Kitabı okudu
210 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.