Rasûlü Ekrem Efendimiz'e (s.a.s.) başvurmuşlar ve şöyle demişler:
"Cennet göklerde yer genişliğinde olduğuna göre Cehennem nerede?"
Rasûlü Ekrem Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlar:
"Gün doğduğu zaman gece nerede?"
18.Asırda Vehhâbîliğin ortaya çıkışıyla da Ibni Teymiyye ekolü bir nevi milis kuvveti kazanarak Suudî siyasî otoritesinin himayesiyle yayılmaya başladı ve zamanla bütün Arabistan'a hâkim oldu. Maamafih Vehhâbilik, İbn Teymiye'nin fikirlerinden çok daha aşırı bir yol tutmuştur. Öyle ki, ibni Teymiyye'nin caiz değil dediğine, Vehhâbîler' caizdir demişlerdir.
Böylece enteresan bir tenakuz doğmuştur ki, İbn Teymiyye, hem modernistlerin, hem de dini eski saf hâline döndürme iddiasındaki fundementalist telâkkilerin önderi olarak görülmektedir, Protestanlığın kurucusu Luther'e benzetilen İbn Teymiyye'nin fikirlerinin devlet eliyle yayılması, eski mücâdeleyi tekrar alevlendirdi. Bu mücâdele yirminci asrın başlarından itibaren bir bakıma İbn Teymiyye'nin yolunu sürdürmek iddiasında olan Muhammed Abduh ve talebesi Reşid Rızâ'nın faaliyetleri neticesinde bir gelenekçiler modernistler mücâdelesi halini almış ve günümüze kadar kıyasıya devam etmiştir.
Kendisine Beytülmal'i suistimal ettiği söylendiği zaman, Hz.Osman şu cevabı vermişti:
-Diyorlar ki, ben akrabamı sever, onlara ihsanda bulunurum. Doğrudur. Ehl-i beytimi severim. Fakat ben bu muhabbetimi haksızlığa alet etmiş değilim. Ben, hak hususunda onlara zerre kadar taraftarlık göstermem. Onlara verdiğim para ise, sadece kendi servetimdendir. Ben, Müslümanların malını ne kendi şahsım ne de bir kimse için helal görerek almam. Resul-i Ekrem devrinde, Hz.Ebu Bekir ve Hz.Ömer devirlerinde kendi servetimden büyük miktarlarda hediyeler takdim etmiş bulunuyorum. O zaman genç, dinç bir adamdım. Bunu o zaman yapmadığım halde, ömrüm tükendiği zaman mı müfteriler bu sözleri söylüyorlar? Ben herhangi bir şehir veya vilayete fazla bir vergi mi tahrettim de onu aldım? Bana, ancak beşte birler gönderiliyor. Ve bunlar hak edenlere veriliyor. Bunlardan bir şey almak benim için caiz değildir. Ben de bunlardan bir şey almış değilim, bütün harcamalarım kendi öz malımdandır.
Sözlükte “yalancı ve zalim olana birlikte beddua etmek, lânetleşmek” mânasındaki mübâhele kelimesi Kur’an’da iftiâl kalıbında (ibtihâl) olmak üzere bir yerde geçer (Âl-i İmrân 3/61). Bu âyete “mübâhele âyeti” (ibtihâl âyeti) denir. Mübâhele âyetinin de içinde bulunduğu Âl-i İmrân sûresinin ilk seksen âyetinin nüzûl sebebi olarak Necran