...Kültür kelimesinin karşılığı olarak Ziya Gökalp'te "Hars" kelimesini görüyoruz. Hars, Arapça'da, tarla sürme, ekilmeye hazır tarla,tohum atma vb. anlamlara gelmektedir.
Bu dönemde çıkan çok sayıdaki gazete ve dergide Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi, Ahmet Rıza, Abdullah Cevdet, Kılıçzade Hakkı, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura gibi Osmanlı aydınları neredeyse bütün siyasal sistemleri ve fikir akımlarını enine boyuna tartışmıştır.
Ne yazık ki, yıllardır milli şair diye okullarda belletilen, doğum-ölüm tarihleri zorla ezberleti len Mehmet Emin, hiçbir yoruma imkân bırak mayacak kadar ilkel bir şairdir. Bütün öbür id dialı «Türkçü» şairler (Mehmet Fuat, Ziya Gökalp) gibi.
Bu dönemde Sovyet rejiminin hedef aldığı isimleri suçlamak için kullandığı kelimeler bellidir. Birini cezalandırmak için "milliyetçi", "Türkçü" ya da "Turancı" yaftasını yapıştırmak yeterli olmaktadır. Bunların içinden Turancılık, Bolşevikler tarafından beşeriyete felaketler getirecek bir ideoloji gibi anlatılmış ve mahiyetine gölge düşürülmüştür. Gariptir 70 yıl içinde bu kavram bugün yalnız Türkiye Türklerine verilen bir ad haline gelmiştir. Şüphesiz bunda da Stalin'in Türkleri bölüp parçalamak için uyguladığı yöntemlerin payı vardır. Stalin'in amacı doğrultusunda Türklerin önce alfabeleri farklılaştırılmış, ardından lehçeleri dil haline getirilmiş ve Türk boylarının her birinden ayrı bir millet inşa edilmeye çalışılmıştır. Türkiye'deki Türk kültürüne ve harsına dahil olanlar, tabiidir ki yine bu adı kullanacaklardır. Ancak bu politikalar sayesinde Tatarlar, Özbekler ve Kırgızlar ayrı ayrı milletler halini almış ve böylece kendi adlarıyla anılır olmuşlardır. Tüm Türkleri birleştiren ortak bir isme ihtiyaç vardır ki bu, Turan sözü olmalıdır. Zaten Ziya Gökalp de Turan'ı Türklerin uzak ülküsi olarak yorumlarken bunu ifade etmiştir.
Bir ülke ki camiinde Türkçe ezan okunur. Köylü anlar manasını namazdaki duanın.
Bir ülke ki mektebinde Türkçe Kur'an okunur.
Küçük büyük Herkes bilir buyruğunu Hüda'nın.
Ey Türkoğlu, işte senin orasıdır vatanın.
Ziya GÖKALP
Orhun kitabelerinde Bilge Kağan kendi milletine bu gayeyi ne güzel anlatıyor: Ey Türk milleti, o ülkeye gidersen (Çin) öleceksin . Fakat, içinde ne zenginlik, ne de keder bulunmayan Ötüken ülkesinde kalarak, kervanlar ve kafileler gönderirsen, ebedi bir saltanatı muhafazada devam edeceksin!
Merkez-i Umumî içinde, değişmeyen bir çekirdek gruptan söz edilmiştir. Bu küçük grup içinde Talat Bey (Paşa), Dr. Nazım, Midhat Sükrü, Hacı Adil, Ziya Gökalp, Dr. Bahattin Şakir, Dr. Rüsuhî, Kara Kemal Beyler dikkati çekiyor.
Kurtuluş Savaşı sırasında "Kürt ve Kürdistan beyleriyle.", "Ellerinden öperim." diye mektup kaleme alan Mustafa Kemal'den eser yoktur artık. Ya da 1922'de İzmit'te yerel bir gazeteye verdiği demeçte "Tabii ki Kurtuluş Savaşından sonra Kürtlere hak ettikleri şekilde kendi bölgelerinde özerklik
Eski Türklerde kadınlar, umumen amazon idiler. Cün dilik (binicilik), silâhşorluk, kahramanlık, Türk erkeklen Esk kadar Türk kadınlarında da vardı. Kadınlar, doğrudan doğlar ruya, hükümdar, kale muhafızı, vali ve sefir olabilirlerdi.