Yeni gezegenlere tehlikesizce yerleşme yöntemi...
«Bizimki gibi robotlara dayanan bir toplumda en kolay çözüm yolu bellidir. Robotları gezegenlere yerleşmeleri için gönderebiliriz. Robotlar yeni dünyaları geliştirir ve toplum kurarlar. Daha sonra bir seçim yapmaya gerek kalmadan kalkar o gezegenlere gideriz. Çünkü bu yeni dünyalar eskileri kadar rahat ve bize uygun yerler oluriar. Böylece dünyamızdan ayrılmadan yeni gezegenlere gitmiş sayılırız.»
Sayfa 300 - Altın KitaplarKitabı okudu
Aziz durdu ve bakışlarını gökyüzüne kaldırdı:
"Binlerce Galaksinin yalnız bir tanesinde, bize bir gözbebeğinin ortasındaki pırıltı kadar küçük görünen bu yıldızlardan otuz milyar kadarı sayılabilmiştir, dedi, milyonlarca ışık yılı içinde yüz milyarlarca yıldız daha var ve bunlardan çoğu yüz binlerce arz küresini içine sığdırabilecek kadar büyüktür, Milyon kere milyon defa arzı içine alabilecek dev yıldızlara bile rastlıyoruz. Bu sonsuzluğun daha birinci merhalesinde idrakimizin soluğu kesiliyor. Kavrayamıyoruz. Dehşete düşen Pascal'ı daima hatırlıyoruz, Mıymıntı zekâmızın rahatını kaçırmamak için, başımızı en kolay izahın yastığına koyuyor ve insanın hayalini çatlatan bu genişlik ve büyüklük ölçüsü içinde, sayısız dünyalardan her birini kendi yüceliğine nispetle bir atom kadar küçülten ulu kâinatın bir kıyıcığında, hayatın yalnız bizim dünyacığımızda ve şuurun yalnız bizim kafacığımızda bir tesadüf eseri olarak bulunduğunu sanıyoruz; manayı kendimizde hapsediyor ve bütün bu sonsuzluğun ve yüceliğin mânâsız bir doluluğu kapladığına ve tekrarladığına hükmedip çıkıyoruz. Sanki bu enginliği dolduran bütün dünyalar bizim içimizle hiç bir münasebet kabul etmeyen dışarılık ve ablak bir objeler âlemidir. Sanki insan ve kâinat, iki zıt mahiyet içinde birbirini iki yabancı gibi seyrediyor. İkisinin de birbirine aynı mânâ nizamı içinde bağlı olduğunu bir bedbaht şimşeği içinde idrak ettiğimiz halde inkâr ediyoruz. Münasebetlerden başka hakikat tanımayan ve mahiyetlerin önünden kaçan maddeci ilim ve felsefe, ana dâva önünde, insan zekâsını bu kadar sefil bir intihara sürüklemiştir. "
Sayfa 303 - Ötüken Neşriyat
Reklam
İnsan Olmak Kolay Değil
"Durup durup bana sorma Bunu bilmek olay değil İnsan doğduk,insan ama İnsan olmak kolay değil ... Yüreğinde sevgi yoksa Gözlerinde şefkat yoksa Dünyalar da senin olsa İnsan olmak kolay değil Neler gördük bu dünyada Neler verdik bu uğurda Sultan olmak kolaydır da İnsan olmak kolay değil."
İşte efendim, iş bu kertedeyken, bu tutumdayken, ortada bir de sanatçılar var. Kim bu sanatçılar? Toplumda ödevleri ne? İlk işleri yeni güzel dünyalar yaratmak. Gelmiş geçmiş insan kültürüne bir şeyler katmak. İnsanlara yardım etmek. İlerlemelerinde, kafalarının güzelleşmesinde insanlara yardımcı olmak. Güzel yapıtlarla dünyamızı güzelleştirmek, zenginleştirmek… Hepsi bu kadar mı? Bu kadarı iyi, güzel. Sağ olsunlar. Elleri dert görmesin. Bir kültür yapmak kolay iş mi? Çok zor. Ama bu kadarı yetmez.
Sevdiğinin peşinden mi gitmek gerekir yoksa seni seveni peşinden götürmek mi? İlk bakışta ne kolay bir soru. Biraz düşününce aslında ne zor! Yıllarını feda etmeden cevabını söylemek kimin haddine. Onun peşinden gidiyorsun , öyle mutlusun ki! Dünyalar senin. Ama yetmiyor. Yeni şeyler isteriz hep. Biz ona gönlümüzü vermedik mi? Gençliğimizi , geleceğimizi . Bazı şeyler istemek hakkımız değil mi? Elbette . Odayı yavaş yavaş kaplayan zehirli gaz gibi isteklerimiz kaplar bedenlerimizin can damarlarını. Ve aynı hızla söner yaşam ışığımız. Evrende yaşanacak yeni dünyalar ararken varlığımızın kaynağını yok edişimizi göremediğimiz gibi .Ve suçlu bellidir .Evlilik aşkı öldürür. Ya da aşk karın doyurmazmış… Ve peşinden sürüklemek. İhtişamlı bir dünyadır bizi bekleyen. Dudağımızdan çıkan her söz vazgeçilmez kurallardır. Öyle basite almayın. Hükmetmeyi reddetmek kimin harcı. En büyük tutkumuz değil mi? Artı güven duymak. Çünkü onun merkezinde sen varsın. Onun her şeyisin. Vazgeçilmezsin. Alternatifin yok. Ama bir zaman sonra hükmettiği toplumu korkuyla esir alanların bir defacık olsun küçük bir çocuğun rahatlığını yaşayamadıkları gibi sen de yaşam pınarlarının serap olduğunu görürsün. An an artar susuzluğun. Kurur kalbinin aşkla beslenen tüm damarları. Bir geri dönüş olsa... olsa… İşte meydan , hadi verin cevabınızı...
Her Şeye Sahip Olmak Roma'daki İspanyol Elçiliğinde Bir Konuşmadan
Hayal etmesi ne kadar kolaysa elde etmesi bir o kadar zor bu hayali zevk dağında, bu muhteşem eşya yığınında hangi ölümlü hayalini kurduğu mutluluğa ulaşabilmiş ki? Krezüs zengindi ama bilge değildi, Diyojen bilgeydi ama zengin değildi. Kim her şeyi elde edebildi ki? Peki ya biri elde etmiş olsaydı? Arzulayacağı hiçbir şey kalmadığı gün mutsuz olacaktı. Mutluluğun mutsuz ettiği insanlar vardır. Bazıları midesi dolu diye yakınır, ve durumu iyi diye daha çok yakınır. İskender bu dünyanın sahibi hâline geldikten sonra bir filozoftan duyduğu hayali dünyalar için iç çekmeye başlamış. Benim mutluluğum bundan daha kolay olsun istiyorum. O yüzden fikrimi tersine çevirdim ve herkesin söylediğinin tersini söylüyorum. Mutluluğun her şeye sahip olmakta yattığı fikrinden çok daha uzak, diyorum ki, mutluluk hiçbir şeye sahip olmamaktan, hiçbir şey istememekten ve her şeyden nefret etmekten geçer. Yalnızca bu bile mutluluktur ve özellikle sağduyulu, bilge insanlar bu mutluluğa kolayca ulaşır. İnsan ne kadar çok şeye sahipse o şeylere o kadar bağlanır. Bir şeye en çok ihtiyaç duyan insan da en az mutlu insandır. Sonuçta hasta bir insanın sağlıklı bir insandan daha çok gereksinimi vardır. Susuzluk duyan birinin derdine çare su vermek değil hararetini almaktır. Hırslı ve açgözlüler için de aynı şeyi söylüyorum. Kendinden memnunsan aklı başında ve mutlu olabilirsin. Suyu elinle içiyorsan bardak ne işe yarar ki? Seneca ne güzel demiş: İştahını bir parça ekmek ve biraz suya mahkûm edebiliyorsan dünyalar kadar mutlusun demektir. Benim oyum şundan yana: Gerçek mutluluk her şeyi elde etmekten değil hiçbir şey arzu etmemekten geçer.
Sayfa 87 - Maya kitapKitabı okudu
Reklam
Sonuçta onlar da "İnsan", İnsan demek biraz da acz demek değil mi?..
Ben tıpkı bu çoban gibi nice masallaştırdığım kahramanlar tarafından gönül tellerimin koparıldığını, "Tüh, o kişi bu kişi mi?" diye hayıflandığımı bolca hatırlarım. Yüreğimde tortu tortu burukluklar, İstanbul'u çiğneyesim gelmiştir... Yirmi-otuz kitabı yayımlanmış bir yazar... Yıllardır okuduğunuz, iki üç dile hâkim üstelik daha
Sayfa 9 - Zafer YayınlarıKitabı okudu
190 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.