Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hieron'daki Çocuk Heykeli
"Tapınakta eski çağların sanatının ürünü, ellerini ileri doğru uzatmış bronz bir çocuk heykeli vardır. Heykelin neden bu biçimde olduğu konusunda çeşitli nedenler ileri sürülmektedir. Bazıları, Boğaz'dan gemi ile geçenlerin cesaretinin bir sembolü olduğunu, tehlikelerle dolu deniz yolculuğunun talihsizliklerini uzaklaştırdığını ve dönenlerin de esenliklerinden kaynaklanan mutluluk ve dindarlıklarına işaret ettiğini söyler: çünkü hem gidiş hem de dönüş tehlikeden yoksun değildir. Bazıları da, başıboş dolaşan bir çocuğun kıyıya, [seyahat ettiği] geminin limandan ayrılmasından biraz sonra geldiğini, güvenliğinden endişeye kapılarak ellerini göğe doğru kaldırdığını ve çocuğun dualarını kabul eden Tanrı'nın gemiyi limana geri getirdiğini anlatırlar. Başkalarına göre de, denizin sakin, tüm rüzgarların dinmiş olduğu bir zaman, bir gemi uzun süre yerinde durmuş ve gemiciler limandaki iaşe sıkıntısından dolayı zor anlar geçirmişler. O sırada bir hayalet [visio] kaptana görünerek oğlunu kurban etmesini emretmiş zira başka türlü yelken açamayacak ve rüzgarlara ulaşamayacaklardı. Mecburiyetten bu yolu seçen kaptan, oğlunu kurban etmeye hazır olduğunda, çocuk ellerini ileri doğru uzatmış ve çocuğun yakarışlarından ve küçük yaşından etkilenen Tanrı, onu yukarı doğru kaldırmış ve elverişli rüzgarlar göndermiş."
ÇATIŞMA Çürümeden çok önce, galiba kokuşmadan da evvel, ölümle dirim arasında geçen kavganın sonundaki boşlukta; birtakım ecza şişelerinin küçüklü büyüklü, sıra sıra dizildikleri, ağızlarını açıp bekleştikleri zamanı; ötekisi ile; sıcacık bir oda ve bir sepet içinde kokmaya, bir kurt yüzünden bozulmaya, delirmeye, canlanmaya hazırlandıkları zaman
Reklam
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Annem ve babam yıllar içinde defaten ikisinin arasına girmeyi, barıştırmayı, üst katta bir sulh sağlamayı denediler. Babam Ayhan Abi’yi meyhaneye götürdü, annem Fatma Abla’yı hamama; birlikte ailece gezmeler, hatta çoluk çocuk hep beraber denize gitmeler falan hep denendi. Bizimkiler kendilerini ideal bir çift olarak tanımlıyorlar, bizden azıcık bir şeyler bulaşır belki bunlara diye sık görüşelim istiyorlardı. Ama geçimsizlik bu ikisi arasında bir hayalet gibiydi. Sofradan tuz uzatırken mesela, tuz Fatma Abla’nın elinden Ayhan Abi’ye geçemiyordu. Aradaki hayalet alıyordu tuzu önce, o uzatıyordu. Yatakta aralarındaydı geçimsizlik. Yan yana tek koltukta otururken aralarındaydı. Geçimsizliğin yıllık izine çıktığı bir zamanda da işte o iki çocuğu getirmişlerdi dünyaya. Meydan boş kalmasın diye tatillere de geliyordu geçimsizlik. O yüzden Ayhan’la Fatma’yı barıştıralım diye çıkılan her yoldan bizimkiler kavga ederek dönüyordu. Yine de denemekten vazgeçmiyordu annemle babam. Sonra sonra düşündükçe, annemle babamın bu kavgalarla kendilerini onardıklarını fark ettim. Onlar da zaman zaman kavga ediyorlardı aslında ama bir Fatma ve Ayhan değillerdi neticede. Onların mutsuz evliliklerinin yanında kendi sıradanlıktan yüceliyordu. insan kendi huzuruna sahip çıkabilmek için başkasının huzursuzluğundan beslenebiliyordu demek. Fakirin kuru ekmeğine bakıp, kendi yavan ekmeğini öpüp başının üstüne koyuyor, ziyafetteymiş hissine kapılabiliyordu. O yüzden bir kez bile “Yetti bu kavgalar” demedi bizimkiler, gidip kapıya dayanmadılar, “Yeter ulan, bıktık sizin gürültünüzden” demediler. Sesleri duydukça sarıldılar birbirlerine.
Evren karanlık bir ormandır. Her medeniyet ağaçların arasında gezinen silahlı bir avcıdır, tıpkı bir hayalet gibi, yolunu engelleyen dalları kenara iterek sessizce yürümeye çalışır. Nefesini bile itinayla verir, avcı dikkatli olmak zorundadır. Çünkü ormanın her yerinde onun gibi gizli avcılar vardır. Bu, kozmik medeniyetin resmidir işte. Fermi Paradoksu için açıklamadır. Ve bu karanlık ormanda, şenlik ateşini yakıp, "İşte buradayım! İşte buradayım!" diye bağıran ve tüm ilgiyi üzerine çekmeye çalışan insanlık denen aptal bir çocuk var.
Sayfa 567Kitabı okudu
“Eğer bana tılsım parçasını atmasaydın asla kazanamazdım,” diye yanıtladı Tom. “Ve Malvel’i yalnızca yaralayabildim. Yanağındaki yara, onu öldürmeyecektir.” “Haklısın çocuk!” Etraflarında Malvel’in, Torna lanet eden sesi yankılanıyordu. “Savaşımız daha yeni başladı. Geri döneceğim!” “Umarım öyle olur!” diye yanıtladı Tom. “Dört gözle bekliyor olacağım.” Yanağından akan kanı görünce sinirden kıpkırmızı kesilen Malvel’in o halini hatırlamak Tom’u cesaretlendirdi. Malvel yaralanabiliyorsa öldürülebilirdi de! Eğer kötü büyücüyle bir kez daha karşılaşacak olursa, bunu biliyor olacaktı artık. Ama bunları başka bir gün düşünebilirdi. Elenna’ya dönüp “Görevimizi tamamladık!” dedi. “Artık babama kavuşabilirim.”
Beyaz Balina YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Büyüsünün işe yaramadığını gören Malvel, öfkeyle çığlık attı. Tom ileri fırladı ve “Avantia!” diye bağırarak kılıcını savurdu. Malvel geri kaçsa da Tom’un kılıcının ucu yanağını çizdi. Acı ve öfkeyle çığlık atan kötü büyücü, “Bu yaptığına pişman olacaksın çocuk!” diye bağırdı.
Beyaz Balina YayınlarıKitabı okudu
Kendi yolunda yürüyebilmek istiyorsa iyi bir hayalet bakıcısı olmalı insan ve çocukluk hayaletine göz kulak olmalı en çok da.
Ben Ruhi Bey Nasılım..
Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın Pencerelerde ve her yanda. Bir çocukta bir kadın hayaleti mi Bir kadında bir çocuk hayaleti mi Yalnızca bir hayalet mi yoksa. ...
Sayfa 12 - YKY Yayınları
O ben ki Bir kadından bir çocuk hayaleti mi Bir çocukta bir kadın hayaleti mi Yalnızca bir hayalet mi yoksa.
Sayfa 10 - YkyKitabı okudu
851 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.