Rahman ve rahim olan Allah'ın (cc)'ın adıyla,
Bizim Dergah Dergisine,
Bizler Nizam-ı Alem ve İlayı Kelimetullah davasına idrak etmiş ve Allah'ın izin verdiği ve istediği ölçüde onu yaymayı şiar edinmiş Türk-İslam ülkücüleriyiz. "Kanımız aksa da zafer İslamındır." düsturunu sizlerden aldık. Yıllarca sırf bu devletin ve
Tarihî şahsiyetler yalnız yaşadıkları zamanda değil, kendilerinden sonra da isimleri sıkça anılan ve tartışmalara konu olan kişilerdir. Bu anlamda yakın dönem Türk tarihinin kuşkusuz en tartışmalı isimlerinin başını çekenlerden birisi de II. Abdülhamid’dir. II. Abdülhamid’in kendi iktidarı döneminde başlayan ve günümüze dek süren bu tartışmalar
Atsız'ı kaybedeli 45 yıl oldu. Bir fikir, ülkü ve bilim adamının, bir sanatçının ölümünden 45 yıl sonra da yaşaması önemli bir olaydır. Atsız'ın eserleri, yaşadığı döneme göre bugün çok daha fazla okunuyor. Onun birkaç kitabının 04.12.2020 tarihi itibarıyla, kitapyurdu.com'daki satış ve yorum sayılarına bakarak ne kadar çok
“La Grande Aquila a Morta!”
1481 baharında Üsküdar’dan hareket eden Fatih Sultan Mehmed, Anadolu askerinin Konya Ovası’nda toplanmasını istemiş, Karaman valisi Şehzade Cem’i de Suriye sınırına göndermiştir. Bu seferin hedefinin neresi olduğu bilinmemektedir. Fakat uzak bir noktanın hedeflendiği kapsamlı sefer hazırlıklarından belli olmaktadır.
Namusluyla namussuz
Paltosu bir batman gelirmiş Deli Halit Paşa’nın
Katlayıp attığında adam da devirirmiş.
Paltosu tılsımlıymış söylence olmuş.
Kurşunlar girer de çıkamazlarmış
Şamanca bir gösteri olarak silkince paltosunu
Onlarca yenik kurşun yerlere saçılırmış.
Deli Halit Paşa’da çifte tabanca
“Namuslu” dediği sağa takılı
Düşmana
Ata Efendi vermiş olduğu bilgilerden sonra hürmet
içinde bir adım geri çekilirken Sultan Abdülhamid Han,
dikkatli gözlerle portreye bakmaya devam ediyordu.
Tam dedesi Fâtih’in gözlerini inceliyordu ki gece gördüğü rüyayı anımsadı. O ses tekrar kulaklarında çınlamıştı:
"Ben pâyitahtı sen Ruslar'a teslim edesin diye mi fethettim?"
Bir anda tekrar sarsılmıştı. Soğuk bir ter
damlasının kulaklarının arkasından ensesine doğru in-
diğini hissetti. Koca devlet ne hale gelmişti böyle. Dört
asır önce Avrupa içlerinde fetihten fetihe koşan Osmanlı , bir kafese sıkıştırılmak isteniyordu. Kendisini top-
ladı. Yılmak, yıkılmak, yorgun düşmek vakti değildi.
Üstelik pençesine düşülecek bir ümitsizlik hali sadece
Devlet-i Aliyye'yi değil, dünyadaki tüm mazlumları zor
duruma sokardı.
(Gazi Üniversitesi, Ziya Gökalp Sempozyumu,
Ankara, 8 Mart 2004)
Seksen dört yıl önce, 25 Ekim 1924 tarihinde, Büyükada'daki
evinden sedyeyle getirildiği Taksim-Harbiye arasındaki Fransız
Hastanesi'nde öldü. Kesin bir tanı konulamamıştı, bir süredir devam
eden hastalığına aksi olsaydı bile ülkenin ve adı geçen sağlık
kurumunun o günkü
Bu kitap, henüz yolun başında olup “Neden İnsan Kaynakları’nda çalışmak istiyorsun?” sorusuna tatmin edici bir yanıt veremeyenler için uygun bir kaynak. Okuyucunun kendini ve İK’nin temas noktalarını tanımasını sağlarken İnsan Kaynakları’nda kolaycılığa yer olmadığını sık sık hatırlatarak sürekli gelişime yönelik motive ediyor.
Selin
Nesimi
Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu'nun bağrından kopar, yolu Paris'e düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, cura'sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye
başlar:
"Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan