Lozan Antlaşması Misâk-ı Millî yoluyla Türk
vatanı olduğu beyan edilen Musul vilâyetinin akıbetini muallakta bıraktı. Osmanlı idarî taksimatında adı Musul, olmadığını
vilâyeti olarak anılan toprağın Türk vatanı
karara bağlayan herhangi bir beynelmilel muahede yok, Büyük, Hıristiyan takviminin XXI. asrında ABD ve, Britanya Musul vilâyetimizi ikinci kez elimizden alarak, yeni dünya düzeninde Türk hâkimiyeti diye bir bahse
yer verilmesinin mümkün olmadığı fikrini pekiştirdiler. Gerçekte Türk hâkimiyeti bahsi Hıristiyan takviminin 1928'inci yılında yazımızın elimizden alınmasıyla kapatılmıştı. Biz Türkler, ne olursa olsun, işlerin yine
tersine dönebileceği ümidimizi 27 Mayıs 1960 sabahına kadar açıkça koruduk. Ümidimizi açıkça koruyuşumuz şu demekti: İcbar edildiğimiz şeyleri kendi elimizle
yapıyorduk. Yapan el kendimizin olduğu müddetçe işler tersine dönebilir, kendi elimizle kendimize zarar vermekten vazgeçebilirdik. Elimiz 27 Mayıs 1960'ta kırıldı. O tarihten itibaren iş gören bir Türk eli yok.
Türk olmayan bir el marifetiyle, Kirmanci ve Zazaki lehçeleri açık kâfir himayesi altında seçmeli ders oldu. Kâfirlerden başka kimin Q, X, W işaretlerini himaye ettiği iddia edilebiliyor? Vatikan ve Dünya Kiliseler Birliği bu lehçelerin yazı olarak tebarüz etmelerinde Kur'ân harflerinin kullanılmasını mi teklif ediyor? Ne olacak? Kış gelip de sicak para donmuş para şekline girdiğinde FED'in imdat simidiyle bir yerden bir ye gidilebilecek mi? Kilisenin himayesi yetmediği zaman Q, X, W işaretleri işgal ettikleri yerde tutunabilecek mi?
15 Eylül 2012
Çar Deli Petro'dan bu yana “sıcak denizlere inmeyi” hayal eden Rusya, karşısında her zaman Kafkasya Halkları ile Anadolu Türklüğünü bulmuştur. Hile ve desiselerle asırlarca Türkistan Türklüğü’nün hürriyet ve istiklâlini gaspetmiş olan Moskova’nın bu hedefi bugün de değişmemiştir. Kazan ve Astrahan Hanlıklarını güdümüne alması ve daha sonra
Efendiler, mirasçısı olduğumuz Osmanlı Devleti'nin dünya gözünde hiçbir değeri, erdemi ve onur kalmamıştı. Uluslararası hakların dışında bırakılmıştı. Sanki sömürge ve manda altına alınmış gibi görülüyordu.
Ali Mazrui: "Bir Türk 'Türk' müdür, 'Müslüman' mıdır, 'Avrupalı ya da Batılı' mıdır? Mustafa Kemal, daha önce kapsamlı bir ümmetçi Osmanlı bağlılığı içinde işleyen bir toplumda Türk kimliğine ve bir Türk yurtseverliğine yeni bir temel yaratmada çok başarılı oldu. Laik bir yurtseverlik bilinci oluşturdu. Türk toplumunun en azından kimi bölümlerinin gittikçe daha büyük ölçüde Batılı kültür, Batılı amaçlar ve Batılı yönelimler doğrultusunda düşünmesini de önemli ölçüde başardı."
ÇEÇENLER
Kafkasya’da yaşayan halkların kahir ekseriyeti Müslümandır. Önemli bir bölümü de Türk'tür. Türklüğü herkes tarafından kabul edilen Azeri, Karaçay, Balkar, Nogay, Türkmen (Stavropol Türkmenleri) lerin yanında öteki Müslüman halkları da kendimizden ayrı düşünmüyoruz. Hatta bütün mazlum milletlere sıcak bakıyoruz, gönlümüz onlara açıktır.
Ünlü düşünür Zola'nın, Fransa devlet başkanına yönelik yazdığı ve yayımladığı İtham Ediyorum başlıklı mektubu nedeniyle İngiltere'ye sığınmak zorunda kalması, çok geçmeden bir otel odasında dumandan zehirlenerek ölmesi, sadece onları değil, Batı'da esen özgürlük rüzgarlarından etkilenen tüm dünya aydınlarını, aylarca, hatta yıllarca meşgul edecekti.
Avrupa süratle çehre değiştirirken, Osmanlı coğrafyasında bu değişimin yok denecek kadar cılız yaşanması, Celile ve Mehmet Nazım Paşa'yı kuşkusuz çok rahatsız ediyordu.
Paşa da Celile de imparatorluğun medenileşme trenini kaçırmakta olduğunun gayet iyi farkındaydı.
Tıpkı, bu geniş coğrafyada nefes alan bütün öteki aydınlar gibi...