Küçük kaplumbağayı bahçedeki yabani gül çalılarının altında bulduk. Oraya nasıl girdiğini bilmiyoruz, umurumuzda da değil zaten; öyle heyecanlıyız ki. Kabuğunu parlak kırmızıya boyadık; bu harika fikir Hasan'dan çıktı: Böylece onu çalıların arasında yitirmeyeceğiz. Biz, uzak bir ormanda tarih öncesine ait dev bir yaratık bulmuş, gözü kara kâşifleriz; bütün dünyanın görmesi için alıp buraya getirdik. Kaplumbağayı Ali'nin geçen ki/ Hasan'a doğum günü armağanı olarak yaptığı tahta, oyuncak arabaya koyuyor, arabanın kocaman, demir bir kafes olduğunu hayal ediyoruz. Alev püskürten canavara bakın! Çimenlerin üzerinde yürüyor, el arabasını peşimiz sıra sürüklüyoruz; elma ve kiraz ağaçlarının altından geçiyoruz; ağaçlar
bulutlara yükselen birer gökdelen, camlara üşüşmüş binlerce meraklı aşağıdaki görkemli geçit törenini izliyor. Baba'nın incir ağaçlarının yakınına yaptığı yarım ay biçimindeki, küçük köprüden geçiyoruz; o artık kentleri birleştiren, muhteşem bir asma köprü, alttaki küçük gölcükse köpüklü, azgın bir deniz. Köprünün devasa
kolonlarının üstünde havai fişekler patlıyor, gökyüzüne yükselen, dev çelik halatların önüne dizilmiş olan askerler bize selam duruyor. Küçük kaplumbağanın içinde dört döndüğü tahta arabayı, demir işlemeli kapının dışındaki yuvarlak, tuğla döşeli araba yoluna çıkartıyor, bizi ayakta alkışlayan dünya liderlerini selamlıyoruz. Biz Hasan'la Emir'iz; ünlü maceracılar, dünyanın en büyük kâşifleri. Bu yürekli, kahramanca
başarımıza karşılık şeref madalyası almak üzereyiz...
Sevgi iç çekişlerin buharıyla yükselen bir dumandır.
Bu duman yok olunca âşıkların gözünde parlayan bir nur kalır.
Bu nur aklı kedere sürüklediği zaman,
Sevgi, gözyaşıyla beslenen bir deniz olur.
"Menderes ve onun zihniyetindeki karşı devrimcilerin 60 yıldır aralıksız tekrarladığı 'Atatürk demokrasiyi kuramadı, kurmak istemedi! Atatürk diktatördü!' şeklindeki tezden de söz edelim. Anlaşılan o ki Menderes, demokrasi derken 'çok partili sistemi' ve 'serbest seçimleri' anlamaktadır. Ancak bu demokrasi tanımı son derece eksik bir
İç çekişlerin buğusuyla yükselen bir dumandır sevgi
Duman dağılmca, tutuşan bir ateş olur Aşıkların gözlerinde .
Keder indi mi bir kez Aşıkların gözyaşlanyla beslenen bir deniz oluverir.
İspanyolların elinden kaçan bir grup at, Amerika'nın içlerine doğru yayılır ve yabanileşirler. "Mustang" adı verilen bu atlar Kızılderililer tarafından ele geçirilir. Ankara'daki ODTÜ'de bulduğu terk edilmiş ata binen bir öğrenci aşık olduğu kızın penceresine gelir: "Hadi kız, bohçanı hazırla. Seni kaçırmaya geldim."
O öğrenci, Emperyalizme karşı olan iki arkadaşı, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan ile birlikte 6 Mayıs 1972'de darağacında katledilen Deniz Gezmiş'ten başkası değildir.
Kızılderilileri yok eden sömürgeciler, barışın, özgürlüğün ve eşitliğin egemen olduğu bir dünya özlemiyle karşılarına dikilen kızıllara da aynı senaryoyu uygulamaktaydılar!..
Deniz Gezmiş ayaklarının altındaki sehpayı tekmelediğinde darağacından yükselen sesten ürken bir güvercin, duvardaki yuvasından gökyüzüne doğru uçar.
Sonra tepenin ötesinde, akşam karanlığında olanca soğukluğuyla
yayılmış Kingsport’u gördüm; eski yel değirmeni kanatları ve
küçük kilise kuleleri, yatay çatı direkleri ve baca külahları,
rıhtımları ve küçük köprüleri, söğüt ağaçları ve mezarlıklarıyla
kar altındaki Kingsport’u; dik, dar, dolambaçlı sokakların
sonsuz labirentini ve kentin