Her şeyden önce basit bir gerçeği anımsamak gerekir: İnsanlığın genel geleceğinin, bireysel yaşam açısından vaad edebileceği bir şey yok; bireyin kesin olan tek geleceği ölümdür. Bu dikkate alınmadığı ve yalnızca genellikler üzerinden düşünüldüğü sürece, ilerleme kavramına yöneltilebilecek gayet açık bir itiraz sözkonusudur: Alexander Herzen'in deyişiyle, "İnsan gelişimi, kronolojik adaletsizliğin bir tarzından ibarettir; çünkü sonradan gelenler aynı bedelleri ödemeksizin, kendilerinden önce yaşayanların emeklerinin meyvesini yer."
"Geçen gün Alexander Herzen'den şu alıntıya rastladım: ' Çocuk büyüdüğü için amacının da büyümek olduğunu düşünürüz. Oysa onun amacı oyun oynamak, eğlenmek, çocuk olmaktır. Sürecin sonuna bakmakla yetinirsek, hayatın amacı ölmektir."
Bütün dinler, ahlakı itaate dayandırır, yani gönüllü kölelik. Bu nedenle de dinler, bütün siyasi örgütlenmelerden her zaman çok daha kötücül olmuştur. Siyaset şiddetten yararlanırken, din, özgür iradenin çürümesini kullanır.
ALEXANDER HERZEN
Dini ve siyasi olan her şey basit ve insani olana dönüştürülüp eleştiriye ve inkara açık hale getirilmedikçe dünya özgürlük nedir bilmeyecek. Mantık olgunlaşınca kutsallaştırılan gerçeklerden nefret etmeye başlar.
"Bize kapsamlı bir eğitim veriyorlar, çağdaş dünyanın arzularını, çabalarını ve acılarını benimsetiyorlar ve sonra 'köle, dillsiz ve pasif olarak kal yoksa ortadan kaldırılırsın' diye bağırıyorlar."
[Alexander Herzen]
Alexander Herzen; konformizmden, korkaklıktan, kaba kuvvete veya düşünceye yönelik baskılara boyun eğilmesinden, keyfi şiddetten ve kaygılı bir teslimiyetçilikten hiç hazzetmiyordu. Güce tapılmasından ve geçmişin, kurumların, gizemli şeylerin veya mitlerin bilinçsizce yüceltilmesinden; güçsüzlerin güçlüler tarafından aşağılanmasından, dar kafalılıktan, çoğunluğu oluşturanların hınç ve küstahlığından nefret ediyordu.
Sosyal adalet, ekonomik verimlilik ve siyasal istikrar istiyordu, ancak bütün bunların insan onurunun korunması, medeni değerlerin sürdürülmesi, bireylerin her tür tecavüzden korunması, hassasiyet ve dehanın bireysel veya kurumsal zorbalıkların karşısında muhafaza edilmesi gibi ihtiyaçlara tabi olması gerektiğini düşünüyordu.
Sayfa 166 - Minotor Kitap, çev. Güneş AyasKitabı okudu
"İnsan hayatı büyük bir toplumsal görevdir [dedi Louis Blanc]: İnsan sürekli olarak kendini topluma feda etmelidir."
"Neden diye sordum hemen."
"Nasın yani neden? İnsanın bu dünyadaki bütün amacı ve görevi toplumun refahı değil de nedir?"
"İyi de herkes kendini topluma feda eder de hayatın keyfini sürmezse, bu amaca nasıl ulaşılacak?"
"Kelime oyunu yapıyorsun."
"Bir barbarın kafa karışıklığı işte" diye cevap verdim gülerek.
(Alexander Herzen, Geçmişim ve Düşüncelerim)
Sayfa 158 - Minotor Kitap, çev. Güneş AyasKitabı okudu
“Son derece çarpıcı siyasi saptamalar ve kültürel gözlemlerle dolu bu küçük kitabın, özellikle antropolojik bir fenomen olarak milliyet ve milliyetçilik hakkında söyledikleri uzun bir tartışmayı hak ediyor: "1848'in devrimci m illiyetçileri için halkın kendi kendisinin farkında olmayışı, bir aynadan yoksun oluşu bir erdem kaynağıdır;sonu
İnsan gelişimi, kronolojik adaletsizliğin bir tarzından ibarettir; çünkü sonradan gelenler aynı bedelleri ödemeksizin, kendilerinden önce yaşayanların emeklerinin meyvesini yer..