Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ben fısıltıları sevmedim hiç Avazım çıktığı kadar sevdim
Gündüzün beyhûde can sıkıntıları gecenin gölgelerinde uzaklaşıp biliniyor ve fısıltıları Esnek, afallatıcı darbeler gibi, karanlığın acı, tatlı ahenginde kulağa geliyor Karanlığın acı, tatlı ahengi bu gece uğursuz ve ilâhî yazgıyı rüyaların eşiğinde, gözlerimin karşısında raksettiriyor Bu gece lezzetli, makbul aşk, uğursuz ve feci ölüm, ceberut ve iktidarla nursuz, hararetsiz gökyüzünün altında, gece ülkesinde saltanat sürüyor Bu gece yasemin kokuları sabır ve umut siperimi gündüzün ağır ve güç can sıkıntılarıyla geri alıyor Bu gece şehirlerin acı kokusu gönlümde yeni yeni yalazlanan aşk ve arzu şûlelerini söndürüyor Bu gece yaseminlerin, selvilerin karanlık senfonisi eski kederi ve ebedî lezzeti gönlümde tekrar karıştırıyor Bu gece aşk ve ölüm yüzünden ruhumda kavga var
Karanlık SenfoniKitabı okudu
Reklam
Yazarların bu Viyana'yı gömmesinin nedeni ne acaba?
İzin verin de rastgele bir kentten değil, bu kadar çok yıla ilişkin kaygılarımın ve umutlarımın ağlara yakalandığı biricik kentten söz açayım size. Bu kenti iri yarı, savsak bir balıkçı karısı gibi o koca-man, serinkanlı ırmak önünde dururken, gümüşsü ve kokuşmuş avımı toplarken görüyorum. Gümüşsü kaygı, kokuşmuş umut. Tuna'nın kara sularında ve küf yeşili kubbeler üstündeki kestane rengi gökyüzünde: İzin verin de bu kentin ruhundan bir şeyleri toz toprak içinden çekip alayım ve onun ruhsuzluğunu tozlara havale edeyim! O zaman isterse bir rüzgâr çıkıp gelebilir, bu kentteki mağrur ve aşağılanmış bir kalbi sürüyüp götürebilir! Kıyılarına sahipsiz malların vurduğu kent! Ülkeler bu kentin kıyılarına vurmuş, başka ülkelerin malları kıyılarına vurmuştur: kanaviçe işlemeli Slovak örtüleri ve Karadağlıların katran rengi bıyıkları, Bulgarların yumurta sepetleri ve Macaristan'dan dikbaslı bir aksan. Türk hilali kenti! Kuşatmalar kenti! O kadar çok ufalanmış taş, o kadar çok oyulmuş sur var ki, uzak zamanlardan, çok uzaklardan fısıltıları işitiliyor. Ah, Viyana'da yaşanan bütün o geceler, bunca acı ve buruk gece! Ve gereği gibi havalandırılmayıp seyrek badana yüzü gören okullardan, akıl hastanelerinden, huzurevlerinden ve hasta odalarından Viyana'nın sana doğru fırlatıp attığı bütün o günler, çevresi pek çekingen kestane çiçekleriyle donanmış günler! Ah, asla açılmayan pencereler; adeta hiçbirinden dışarı çıkılamayan, gökyüzü diye bir şeyin var olmadığı sanısını uyandıran bütün büyük kapılar! Son kent! Buradan öte bir yol yok sanki!
Hayat çok güzeldir. Fakat geçici. Yaşamak çok cazip, fakat sonunda ölüm gerçeği. Her şeyi ile güzel bulduğu ve çok sevdiği dünyanın ve hayatın ne zaman biteceği, sonunun ne olacağını bilmemek Cahit Sıtkı'yı dehşete düşürür. Bu düşüncelerle "Otuz Beş Yaş" şiirini yazan Cahit Sıtkı, "Fanî Dünya" adlı şiirinde bu gerçeği
Sayfa 67
meşeler fısıldaşıyorlardı onlardan duydum "o ölecekti" diyorlardı lanetli mi oldun? dışarıda oturuyordum köpek havladı yönümü göremiyordum
Bu kitabı seninle gönderiyorum Geçeceğin yerlerden Belki o da geçer diye: Gece ışıklarının fısıltıları altında Tarihi sokaklarında Senin Fransa'nın Simone,bu şiiri de oraya gönderiyorum Benim de bir parçam seninle gelsin diye.
Reklam
Bodrum'da ancak gece 12'ye kadar elektrikler yanardı eskiden. Gece yarısı jeneratör dururdu ve şimdi sabahlara kadar süren o iğrenç şamatanın yerine; rüzgarın ve denizin sesi, daracık sokaklarda birbirlerine sarılıp yürüyen geç aşıkların fısıltıları duyulurdu eskiden.
Ben fısıltıları sevmedim hiç Avazım çıktığı kadar sevdim Avazım çıktığı kadar ağladım Susmak bana göre değildi Ben hep taştım, köpürdüm Ben hep coştum, çağladım
gözleriyle cellat
kalın mavi camdan bir duvara çarptım hay allah / gözleriniz değil miymiş üç gün üç gece oturdum resmini yaptım bir de baktım paletimde mavi boya bitmiş çünkü ne yeşim mavisi ne kum mavisiymiş gizemli yanı dolu / hayli karışık bir iş neden sonra lacivert anaforlar saptadım arada pırıltılar leylak rengi meneviş böyle göz mü olurmuş galiba karıştırdım korkulu bir yolculuk bu / bir cehenneme iniş mavi ala dönüşüyor biraz da mor yakaladım ince bir yürek telaşı bir göğüs geçiriş hayranlık korkuyla sanki yer değiştirmiş bir ıslık duyuyorum jilet gibi bilenmiş hain fısıltıları birden anlayamadığım sehpanızın altındayım idamıma hükmedilmiş
kalın mavi camdan bir duvara çarptım hay allah / gözleriniz değil miymiş üç gün üç gece oturdum resmini yaptım bir de baktım paletimde mavi boya bitmiş çünkü ne yeşim mavisi ne kum mavisiymiş gizemli yanı dolu / hayli karışık bir iş neden sonra lacivert anaforlar saptadım arada pırıltılar leylak rengi meneviş böyle göz mü olurmuş galiba karıştırdım korkulu bir yolculuk bu / bir cehenneme iniş mavi ala dönüşüyor biraz da mor yakaladım ince bir yürek telaşı bir göğüs geçiriş hayranlık korkuyla sanki yer değiştirmiş bir ıslık duyuyorum jilet gibi bilenmiş hain fısıltıları birden anlayamadığım sehpanızın altındayım idamıma hükmedilmiş
168 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.