Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Osmanlı’ da vampir meselesi.
“II. Mahmud döneminde vampir denince akla yeniçeriler gelmeye başladı. 1826’ da Yeniçeri Ocağı lağvedildikten sonra devlet o vakte dek tehdit saydığı yeniçerilerin cesetlerine dahi ürkütücü bir varlık gibi baktı. 1890’ larda İstanbul’ u karış karış gezen seyyah Francis Marion- Crawford, o dönemde harabe hâlde bulunan Yedikule’ yi ziyaret ettiği sırada dehşete kapılmıştı. Yedikule’ yi kendisine mesken edinen Ermeni bir ayakkabı tamircisi, seyyaha Kanlı Kuyu’ yu gösterdi. Kanlı Kuyu, Sultan Mahmud’ un “vak’ a- i hayriyye” den sonra yeniçerilerin kelleleriyle doldurulduğu adeta bir canavar mezarıydı! Yine II. Mahmud döneminde Tırnova köylüleri vampir saldırısına uğradıkları gerekçesiyle mahkemeye başvurmuşlardır. Bahsettikleri vampirler Tetikoğlu Ali ve Abdi adlı yeniçerilerdi. Devlet bu iki “vampirin” mezarını açtırınca fark edildi ki cesetler bozulmamış, saçlar uzamış, bedenler şişmiş ve gözler kan çanağına dönmüştü. Kadı Hoca Saadeddin Efendi bu iki yeniçeri cesedinin derhal yakılmasına karar vererek köylünün içini bir nebze olsun ferahlattı.
Anarşi: Atsız, 12 Mart Müdahalesi'ni Öngörüyor Türkiye'de gittikçe artan sağ sol gerginliği 1968'de işgallere ve silahlı çatışmalara döndü. Deniz Gezmiş'in başlarında bulunduğu sosyalist öğrenciler 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi merkez binasını işgal ettiler. 16 Şubat 1969'da Beyazıt Meydanı'nda çıkan
Reklam
Türkiye'de gittikçe artan sağ sol gerginliği 1968'de işgallere ve silahlı çatışmalara döndü. Deniz Gezmiş'in başlarında bulunduğu sosyalist öğrenciler 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi merkez binasını işgal ettiler. 16 Şubat 1969'da Beyazıt Meydanı'nda çıkan sağ sol çatışmasında iki genç öldü.Demirel'in
"1826' da Yeniçeri olayları (Vaka- yı Hayriyye) neticesinde, kadılık da hayli sarsıntı geçirdi. Yeniçeri Ocağı kaldırıldığı zaman aslında yok olan tek şey sadece asker ocağı değildi."
Sayfa 15 - KRONİK YayınlarıKitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu, medrese eğitiminin hemen tamamen kolay fakat sahte eğitim olduğunu 18. yüzyılın başı ile 19. yüzyılın sonu arasında geçen sürede yavaş yavaş anlamış, bunu bertaraf etmek için de perakende tedbirler almaya yeltenmiştir. Bu tedbirler, gerçek eğitimi istemeyen bilgisizler ve art niyetliler arasında Sultan III. Ahmet (1674-1736; saltanatı 1703-1730) ve O'nun Osmanlı'nın Müslüman cemaati içine matbaayı sokan başveziri Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'ya (1660-1730), Sultan III. Selim'e (1761-1808; saltanatı 1789-1807) karşı Kabakçı Mustafa İsyanı'nı (25 Mayıs 1807-13 Temmuz 1807), Sultan II. Mahmut'a (1785-1839; saltanatı 1808-1839) karşı da nihayet Vaka-yi Hayriyye (15 Haziran 1826) ile noktalanan bir seri başkaldırmayı alevlemiş, bilhassa halk arasında cahil ve mutaassıp din adamlarının yarattığı huzursuzluğu, devlete güvensizliği ve kargaşayı asla önleyememişti.
Sayfa 108 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu, II. Mahmud'un saltanatının son on üç yılında gerçekleştirilen idari, iktisadi, askeri ve sosyal düzenlemelerin eseridir denilebilir. Bu dönemde sadece kapsamlı reformlar gerçekleştirilmedi, bu büyük dönüşümün adı da 'Tanzimât-ı Hayriyye' ve 'Tanzimât-ı Mülkiyye' olarak konuldu. Keza vefatından bir yıl önce benzer bir fermanın ilanının tartışıldığını, ancak başta Âkif Paşa olmak üzere yakın çevresinin, mutlak iktidarını sınırlandıracağı yönündeki ikazları nedeniyle bundan vazgeçildiği nakledilir. Dolayısıyla Gülhâne Hatt-ı Hümâyunu'nu sadece Mustafa Reşid Paşa'ya mal eden, zamanın ruhunu, devlet aklını ve bürokratik tecrübeyi tek bir şahsa indirgeyen kemikleşmiş ezberler ve fermanı 'can havliyle bir gece evinde kaleme aldığı' şeklindeki dramatik-romantik kurgular tarihsel realite karşısında hükümsüzdür.
Sayfa 168Kitabı okudu
Reklam
'cedid' yerine 'hayr'ın parlatılması
Bu anlayış ve yaklaşımın tezahürü olarak müesses nizâmda kazanılmış hakları, statüleri ve konumları kaybetmek istemeyen zümreler ve muhafazakâr kesimler ‘cedîd' sıfatını kategorik olarak “kadîm"in dolayısıyla geleneğin tasfiyesi olarak değerlendirdiklerinden, ‘cedîd' yerine bu kesimlerde alerjik reaksiyona yol açmayacak,
Sayfa 165Kitabı okudu
"Yüce Allah kıyamet günü der ki: Ey âdemoğlu, hastalandım neden beni dolaşmadın? (Kul) Ya Rabbi der, ben seni nasıl dolaşabilirim ki sen âlemlerin Rabb'isin. (Allah) Bilmedin mi ki der, filan kulum hastalandı; niye onu dolaşmadın? Onu dolaşsaydın beni, onun yanında bulurdun. Ey âdemoğlu der; senden yemek istedim; neden doyurmadın beni? (Kul) Ya Rabbi der, ben seni nasıl doyurabilirim ki sen âlemlerin Rabb'isin. (Allah) Filan kulum senden yemek istedi; neden onu doyurmadın; bilmedin mi ki onu doyursaydın bunun ecrini katımda bulurdun der. Ey Âdemoğlu der, senden su istedim; neden bana su vermedin? (Kul) Ya Rabbi der, ben sana nasıl su verebilirim ki, sen âlemlerin Rabb'isin. (Allah) der ki: Filan kulum senden su istedi, neden ona su vermedin? Ona su verseydin bunun katımda ecrini katımda bulurdun." Cami'us Sagtyr, Mısır, Matbaa-i Hayriyye; 1321, C. I. s. 65
Gönlüm dostlarla birlikte olmak istiyor.
Sayfa 183 - 906. beyitte bahsi geçen hadisKitabı okudu
151 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.