Biz birbirimize tutunmuştuk ve 17 yaşımda bize tutunmak isteyen yavrumla huzur dolu evimiz cennet bahçesine döndü adeta. Tek sıkıntımız maddiyattı. Her ne kadar dert etmesem de eşim zorlanıyordu. Bir şeyler yapmalıydım, ama nasıl? Kızım daha 1 yaşındaydı, ben ise henüz 18. Sonunda kızımla çalışabileceğim bir iş buldum: Kreşte aşçılık. Hem yemek
1. Evlatlarımızın dünyevi gelecekleri için harcadığımız enerjiyi, gösterdiğimiz ciddiyeti, onların ahiret gele- cekleri içinde gösteriyor muyuz?
2. Evlatlarımızın dershaneleri, özel hocaları, özel dersle ri, okul ihtiyaçları için harcadığımız parayı onların İsla mi eğitimleri için de harcayabiliyor muyuz?
3. Çocuklarımızın çevre tarafından, komşular ve akra- balar tarafından, öğretmenleri tarafından beğenilen ve sevilen bir çocuk olmasını istediğimiz kadar, Allah tarafından beğenilen, razı olunan bir evlat olması için de gayret ediyor muyuz?
4. Evlatlarımızın okula başlamaları, üniversiteye girme- leri için duyduğumuz heyecanı, namaza başlamaları ya da tesettüre girmeleri veya Kur'an öğrenmeleri için de duyabiliyor muyuz?
5. Sabah okul servisini kaçırmamaları için gösterdiğimiz teyakkuz halini, sabah namazlarını kaçırmamalan için de gösterebiliyor muyuz?
6. Üniversite sınavını, memurluk sınavını kazanmaları için dua edip Rabbimize yalvardığımız kadar yarın ka- bir sınavını, mahşer günü ahiret sınavını kazanmaları için de dua edip göz yaşı döküyor muyuz?
Bilmek Ve Olmak Adlı Kitabımdan Alıntıdır
1984 yılında Konya'nın Çeltik ilçesine bağlı Torunlar köyünde dünyaya geldim. Köyümüz, hemen yanı başında velut bir derenin aktığı, ahalisinin neredeyse tamamının hayvancılık ve tarımla uğraştığı tipik bir Anadolu köyüdür. Çocukluğum annem olmadığından daha çok ninemin yanında geçmiştir. Bazı
İlkokul ikinci sınıf öğrencileri, "Siz baba olsanız, babanız da çocuğunuz; suç işlediğinde ona ne ceza verirdiniz?" sualini başarıyla cevaplandırırlar.
Henüz sınav heyecanı bilmeyen, duygularını minicik elleriyle, olduğu gibi kağıda dökmeye çalışan bir yavrunun kurşun kalemi şu kelimeleri sıralıyordu
"Onu bir topal ata bindiririm.
Ne saçma! Neden Giovanni Drogo, annesiyle vedalaşırken kaygısız bir biçimde gülümseyemiyordu ki? Neden onun son öğütlerine kulak bile vermiyor, o çok yakın ve çok insani sesin tınısını güçlükle algılayabiliyordu? Neden her biri yerli yerinde duran saatini, kırbacını, kepini bulamayıp, odasında kısır bir asabiyetle dönüp duruyordu? Savaşa gitmiyordu ya! Halbuki, aynı saatlerde, yüzlerce teğmen, eski okul arkadaşları, baba evlerini, neşeli kahkahalar arasında bir şölene gidermişçesine terk ediyorlardı. Neden onun dudaklarından, sevgi dolu ve yüreklendirici sözcükler yerine sıradan ve anlamsız lakırdılar çıkıyordu ki? Her değişimin kendisiyle birlikte sürüklediği umut ve kaygıları tattığı bu eski evden ilk kez ayrılmanın acısı ve annesine veda etmenin heyecanı yüreğini doldurmaktaydı, ama tüm bu duyguların üzerinde tanımlayamadığı güçlü bir düşün- cenin ağırlığını, adeta değiştirilemeyecek bir şeylerin olacağını, neredeyse dönüşü olmayan bir yola çıkışın sezgisini hissediyordu.
"Nazım sahneye oyunlar hazırlıyor
Gittikleri yerlerde de ayakta alkışlanıyor.
Okul tiyatrosunda
Eşitlik esas, konu özgürlük.
Ne yaparlarsa paylaşarak,
Herkes hem oyuncu
Hem de oyun yazarı.
Üniversite bitince
Kimi doktor olacak,
Kimi sanatçı,
Ortak noktaları,
Ülkelerine dönüp
Dünyayı değiştirme heyecanı. "
1. Dünya Savaşı sonuna denk gelen Osman Yüksel, çocukluğunun Millî Mücadele heyecanıyla geçtiğini şu ifadelerle anlatmaktadır. “İlk mektepte okuduğumuz kıraat kitapları, zorla gasp edilmiş, alçakça çiğnenmiş bir vatanın yakılmış, yıkılmış bir yurdun hatıralarıyla dopdoluydu. Zafer neşidelerinin yanında, sönmüş ocaklar, yıkık mabedler, malul