Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Züppeliğin Çözümlenmesi
Toplumsal pazarda insanlar ne olduklarıyla değil , neyi gösterdikleriyle ölçülür . İnsanın kendisi olması yetmez , "birisi" olması beklenir . Bu olgu öylesine yaygındır ki , züppelik mikroplarından yoksun bir toplum düşünülemez . Böyle mikropsuz bir toplumda insanlar yalnızca iç değerleriyle yargılanacaktır , toplumdaki yerleri , ünleri , zenginlikleri ya da mesleklerindeki başarılarıyla değil . Ama şöyle bir sorun çıkıyor ortaya : İç değerle anlatmak istediğimiz şey nedir ? Gözüpeklik ya da alçakgönüllülük mü , zeka ya da sıcak kanlılık mı , yoksa ruhsal temizlik mi ?
çerçeveletip asmalık ama çok uzun :))
Akıl ile zeka arasındaki fark nedir? Akıl aslında bir kabiliyettir, zeka da öyle. İkisi arasındaki en önemli fark, bir başkasından akıl alabilirsiniz ama zekayı asla. O, her insanın kendisine mahsustur. Bir hastalık söz konusu olmadığı sürece şüphesiz herkesin aklı vardır. Akıllı olmak, kendi davranışlarını bilmek, kontrol edebilmek, doğru ve
Sayfa 38 - AykırıKitabı okuyor
Reklam
Acı çekmenin yaratıcılığa ve ruhsal hayata katkıları lehinde söylenebilecek çok şey vardır; acılar ruhu olgunlaştırabilir.
Kitap zevki zekâ ile birlikte artıyorsa, görüldüğü gibi, bu zevkin tehlikeleri de zekâyla birlikte azalır. Özgün zekâ, okumayı kendi kişisel işleyişine bağlı kılmayı bilir. Okuma, onun için eğlencelerin en soylusundan, özellikle en soylulaştırıcısından başka şey değildir, çünkü sadece okuma ve bilme yoluyla zihin “en görgülü hali”ne kavuşur. Duyarlığımızın ve zekâmızın gücünü ancak kendi içimizde, ruhsal yaşamımızın derinliklerinde geliştirebiliriz.
Sayfa 52 - Notos Kitap
“Istıraplara zevklerin zarafetini katmak için üçüncü bir yol daha vardır ki, aynı zamanda şüphelerimizi, kaygılarımızı yumuşacık bir tabakaya dönüştürmeye de yarar. Bu yol, dikkatimizi azdırarak azabımızı ve çilelerimizi alabildiğine yoğunlaştırmaya dayanır; o derecede ki, sırf aşırılıklarıyla, bütün aşırılıkların zevkini verebilirler bize, şiddetleriyle de, alışkanlıktan ve ruhsal terbiyesinden ötürü zevki arayan, kendini zevke adamış bir varlığa acıtan bir zevk telkin edebilirler, acıtır, çünkü aşırı bir zevktir bu, bizi yaralamış olan, kan tadında bir doyumdur. Ve, yapay incelikler üzerine uzmanlaşmış biri; sözgelimi zekâ, hayattan feragat etme, tahlil ve acının kendisi sayesinde saflaşmış duygularla kendini inşa eden bir mimar olarak ben; bu üç yöntemi bir arada kullandığımda, özel bir strateji belirlemeye fırsat bırakmadan, ansızın saplanıveren bir acıyı, kurutana kadar tahlil edip zalimce bir dış Ben’e kapattığımda, acının en uç halini içime gömdüğümde, işte o an kendimi gerçekten kahraman, muzaffer hissederim. Hayatım ertelenir o zaman, sanat ise ayaklarımda sürünür.”
Yaşadığımız dünya dışarda yaşanan değil, kendi içmizde kendimize yaşatığımız dünyadır.
Reklam
Varoluş sancıları herkeste varolmuş
XIX İLKGENÇLİK İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir. Kendi içime
Aristoteles'ten basiret (phronosis) anlamına gelen zekâ'nın, ayrıcalıklı ve özgün bir ruhsal yeti olduğu söylendiğinde, ruhun salt düşünmeyi aşan, ancak onu kendinde barındıran bir özelliği haiz olduğuna işaret edilmektedir.
Peçorin, ruhsal olarak sakat doğmamıştı kuşkusuz. Tan­rı ona keskin bir zekâ, duyarlı bir kalp ve çelik gibi bir irade vermişti. Yararlı coşkulara, insancıl duygulara her zaman açık­tı yüreği...
Kast Sisteminin Ortaya Çıkışı
Büyük kanun koyucusu Manu'nun formüle etmiş olduğu kast sisteminin temeli, hayranlık uyandırıcıydı. Manu, insanların, doğal evrim çerçevesinde dört büyük sınıfa ayrıldığını açıkça görmüş: Bedensel emekleriyle topluma hizmet sunabilecekler (Sudralar); zekâ, yetenek, tarım, alışveriş, ticaret yani genel olarak iş hayatıyla hizmet verebilecekler (Vaisyalar); yönetimle ilgili, idareci, ve koruyucu yeteneklere sahip olanlar yanı yöneticiler ve savaşçılar (Kşatriyalar); doğası düşünceye yatkın, ruhsal sezgilere açık ve ilham verici olanlar (Brahminler). "Bir insanın iki defa doğmuş olduğuna (yani Brahmin olduğuna), ne doğum, ne kutsal ayinler, ne çalışma, ne de ecdat karar verebilir," diye bildirir Mahabharata, "bunu sadece karakter ve davranış belirler." Manu, topluma, kendi bireylerine karşı, bilgelik, erdem, yaş, akrabalık veya son olarak servetlerine göre saygı göstermeyi öğretmiştir. Vedalar'ın Hindistan'ında, sadece istiflemek için saklanan veya hayır işlerinde kullanılmayan maddî zenginlikler daima hor görülmüştür. Büyük servetlere sahip cimri insanlar, toplumda düşük bir sınıf olarak değerlendirilmiştir.
Sayfa 392Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.