Allah'ın mesajını aktarma aracı olarak Arapçanın tercih edilmesinin kendine özgü yararları vardı: Başka hiçbir dil, sahip olduğu âhenk ve kendisine özgü sözcük yapısı, çekim kuralları, sesbilgisi vs. bakımından onunla karşılaştırılamaz. Bu, aynı zamanda en küçük aydınlatıcı bilgileri bile gözardı etmeksizin yoğunlaştırılmış bir dildir: Zamirlerin yanı sıra, fiiller de erkek ve dişi olmak üzere iki cinsi birbirinden ayırmaktadır. Sözcük dağarcığındaki inanılmaz zenginlikle ve kelimelerin farklı durumlara göre çok esnek bir biçimde çekim eki alabilmesi, Arapçaya, her türlü düşünceyi ve en ince farkları hayran olunacak bir zarafetle ifade etme imkânı sağlamaktadır. İnsanı şaşırtan bir özelliği de, Arapçanın, yüzyıllar boyunca değişime ihtiyaç duymamış olmasıdır: 1.500 yıl öncesinin düzyazı ve şiiri, ne dilbilgisi, ne kelime hazinesi ne de imlâ bakımından, çağdaş Arap nesri ve şiirinden farklı değildir. Tunus, Şam, Kahire ya da Bağdat'tan yapılan bir radyo yayınının dili, Muhammed (as)'ın kendi dönemindeki insanlara hitap ettiği dille aynıdır. Şiir için de durum aynıdır. Muhammed (as)'ın öğrettikleri, onun ilk muhatapları için olduğu kadar günümüzde Arapça konuşanlar için de açık ve anlaşılır şeylerdir. Bereket versin bu konuyla ilgili asıl metinler günümüze kadar saklanabilmiştir. Kur'an gibi kutsal bir kitap için, kendisinden sonra Allah tarafından yeni peygamberler ve yeni vahiylerin gönderilmeyeceği, ilâhî ilhama dayanan bir öğreti için istikrarsız bir dilin seçilmesi hiç de uygun olmazdı.