Neye canım yanar benim en çok? Ne olur da içim böyle ufacık arka bahçelerde saklambaç oynar, çocuklaşır? Belki de en çok bunun üstüne düştüm ben, bütün zillerine basıp kaçtım içimin. Diyemedim 'annem yolladı da beni, bu sıkıntıdan sizde var mı? Varsa bir tabak...'
Kuzey cephe arka odalarda büyüdüm, ışıksız ve umutsuz. Sahici şeyler de yapmak istedi canım, çamurdan pasta pişirip babama beğendirmek de... Bir şeyleri istedim hep, çabaladım da aslında, bazı şeylere inancım vardı hâlâ. Sonra büsbütün yanıldım, insanın kendine bile güveni olmamalı. Ruhun bir anda ortada bırakabiliyor seni, hiçbir şey hissetmiyorsun. Ben de öylece kalakaldım. Kendime de kızdım, insanlardan da iğrendim ama sonunda yine herkesin arasına karıştım. Çaresizliğimin elle tutulurluğu yaktı canımı belki, belki de... ne biliyim işte.
..insanların isyancı doğduğunu, okulun ise onları boyun eğen, kaderine razı olan, evcilleştirilmesi daha kolay varlıklar haline getirdiğini söyleyerek.
geceleri karanlıkta yapayalnız bedenime ufacık yer edindiğim yatağımdan, bazen hiç çıkmak istemiyorum. Orda, o anda sıkışıp kalsam da kimse dokunmasa bir şey demese. ve ben sadece içimde büyüyen hasretle, çaresizlikle yeniden baş başa kalsam. yüzünü unuturum korkuma bütün bunlar. işte ben, hiç kimsenin hiçbir şeyi! onu bulmak için adını bilmediğim sokaklarda kendimi yitirdim!
Ey akşam vapuru, sana mı kalır dünya?
Ben o yağmurlu iskeleye inmem, inmem
Yana yana kül olayım, unutup yine sevdalanayım
Geçmem bir daha Kadıköy'den
Geçmem bir daha Kadıköy'den