Ben, hiç değilse insanlarin arasına düştüm.
Konuştukları dilden anlamıyorum, doğal ve toplumsal koşulları, alışık olduğum koşullar değil.
Ama ıssız adada değilim.
Ama tek başıma bir ıssız adada değilim.
Bir zindana atılmadım.
Tropiklerde, o gözden ırak adada öğrendim ki, cennetle cehennem iç içedir, ancak bir katil bir peygamber olabilir ve insan bir başkasına, aynı karabüyü ayinlerindeki gibi, dönüşebilir, çünkü insanın tam zıddı gene kendisidir...
CANIM İSTANBUL
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda
Üç buçuk yıldır "Veba Geceleri" üzerine çalışıyorum. Fakat bu romanı otuz yıldır düşünüyordum, hâlâ düşünüyorum. Olaylar 20. yüzyılın başında, 1900-1901 yılında Girir-Kıbrıs-Rodos civarındaki bir Osmanlı adasında, yirmi dokuzuncu Osmanlı vilayetinde, 2.Abdülhamid döneminde geçiyor. Adada veba salgını başlıyor. 1894'ten başlayarak Batı'ya doğru ilerleyen, Hindistan ve Çin'den gelen "Üçüncü Veba Pandemisi" yani.
........
*Gerçekten böyle bir veba salgını varmış. İzmir'e de gelmiş, İstanbul'a da gelmiş.
Amerikaya dönersek, dünya nasıl bir ânda değişmeğe ve Amerika önemli bir kutup hâline gelmeğe başlıyor?
Amerikalılar, Birinci dünya savaşında Avrupaya İngilizlerden yana müdâhalede bulunuyor ve İngilizler ile Fransızlar onların eteği altında savaşı kazanıyorlar. Fransızlar hep böyledirler. Almanlarla ne zaman karşılaşsalar, İngilizlerin