Kitap ya da film; bitirdiğimde “vayy be” dedirtiyorsa benim için güzeldir o kurgu. Bu kitap da tam olarak bunu dedirtti. Bir diğer hissettiğimse kurgunun bize sunduğu sonsuz imkan… Kitaptaki ilk 3 mektup “muamma” kelimesinin hakkını vermiş. Oldukça eğlenceli bir şekilde merak ederek geçiyorsunuz bir kurmacadan öbürüne. Sonraki mektuplarla kurgunun muamması daha da artıyor. Okuyucu ise azim bir keyif alıyor doğrusu. Son hikaye diye hüzünlü bir merakla sayfayı çevirdiğimde ise dümura uğruyor, sayfaya bakakalıyorum. Edebiyatla, kurmacayla güzel bir şey söylenir mi, gözüne batırmadan ders verilir mi, cevabını buluyorum.
Kitap ayrıca bizi “eskimez Türkçe”mizle zor ama eğlenceli bir yolculuğa da çıkarıyor. Sanki kurgunun yanında anlamda da bir “muamma” oluşturmak istemiş yazar. Yani her şeyi anlamak için zorlamamalı, tadını almaya bakmalı bu dilin.
Velhasıl mektuplarla inşa edilmiş bir kurmaca, bulmacayla örülü bir muamma yahut keyifli bir kurgu okumak isterseniz gönül rahatlığıyla tavsiye edebileceğim bir eserdir.
Hadi bir de alıntıyla bitireyim:
Kafasını karıştırmayı becerebildiklerimizden, yine de kendilerine hoşça bakmalarını dileyip, ahiren Gâlib’i yad edelim:
“Tedbirini terk eyle takdir Hudâ’nındır
Sen yoksun o benlikler hep vehm ü gümânındır
Birdenbire bul aşkı bu tuhfe bulanındır
Devran olalı devran erbab-ı safânındır.”