Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Brahman da hem içkin (bu dünya), hem aşkın bir varlık olarak ortaya çıkar; hem evrenden ayrıdır hem de kozmik gerçeklikler içinde her zaman mevcuttur. Ayrıca atman olarak insanın yüreğinde yaşar, bu da gerçek "Benlik" ile evrensel Varlık arasında özdeşlik olduğunu gösterir. Nitekim ölünce, "bilen kişinin" âtman'ı Brahman'la birleşir; diğerlerinin, aydınlanmamış olanların ruhları, ruhgöçü (samsâra) yasasını izlemeye devam edeceklerdir. Atman'ın ölümden sonra evrensel Varlık'la (Brahman) birleşmesi, bir anlamda "kişiye ait olmayan bir ölümsüzlük" oluşturur: 'Benlik' ilk kaynağına, Brahman'a karışır.
Bana kalırsa, Tanrı'nın insanları değil, insanların Tanrı'yı yarattığı yönünde ilginç bulgular vardır. Örneğin ABD'de 20.yüzyılda doğmuş olmanız halinde, Yahve'nin evreni yarattığına, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen bir varlık olduğuna ve Nasıra'lı İsa aracılığıyla insan bedenine büründüğüne inanan bir Hıristiyan olma ihtimaliniz çok yüksektir. Hindistan'da 20.yüzyilda doğmuş olmanız halinde, Brahman'nın bütün madde, enerji, zaman ve mekanın değişmez, sonsuz ve aşkın yaratıcısı olduğuna ve Hindistan'da en çok tapınılan mavi fil tanrı Ganeşa aracılığıyla insan bedenine büründüğüne inanan bir Hindu olma ihtimaliniz çok yüksektir. Mars'tan gelen bir antropolog için, bu analiz düzeyinde bütün dünya dinleri arasında hiçbir ayrım yoktur.
Sayfa 193 - AlfaKitabı okudu
Reklam
"Din, İnsanın Mutlak Sonu'na ilişkin bilinçli ve zekice meşgalesi, içkin Tao ya da Logos'un, aşkın Tanrı ya da Brahman'ın birleştirici bilgisi olurdu, der.
Sayfa 266 - İTHAKİ YAYINLARIKitabı okudu
Din, İnsanın Mutlak Sonu'na ilişkin bilinçli ve zekice meşgalesi, içkin Tao ya da Logos'un, aşkın Tanrı ya da Brahman'ın birleştirici bilgisi olurdu.
Sayfa 266Kitabı okudu
288 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
Amak-ı Hayal, Filibeli Ahmed Hilmi tarafından 1910 yılında yazılmış olan, Türk edebiyatının ilk felsefi ve gerçeküstü romanıdır. Bu özelliklerinin yanı sıra eser bilhassa tasavvufi içerikler muhteva etmektedir ve temelde sufi metafiziğinin başlıca düşüncelerinden "vahdet-i vücud" düşüncesini ele almaktadır. Vahdet-i vücud inancına göre
A’mak-ı Hayal
A’mak-ı HayalFilibeli Ahmed Hilmi · Ketebe Yayınları · 202116,9bin okunma
148 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
26 saatte okudu
İki arkadaş, iki Brahman oğlu Siddartha ve Govinda’nın bilgeliği öğrenmek, ona ulaşmak ve hayatın anlamını bulmak adına yollara düştüğü bir hikaye. (Brahman, Hint felsefesi geleneğinde, hem içkin hem de aşkın olan, hem evrende ve hem de kendisinde var olan en yüksek varlığa kendisiyle birleşmenin nihai ve en yüksek hedef olarak addedildiği dünya ruhudur. Ayrıca; Hindistan’daki dört kastın ilki olan kast, din adamları kastı.) Gençken başladıkları bu arayış, kitapta yaşlanıncaya kadar işlenmiş ve bu yolda Budizm, Samanalar, Çileciler gibi bir çok farklı felsefe ve arayış ile tanışıyorlar. Yazarın Doğu edebiyatı ve mistisizmine düşkünlüğü ve Doğu felsefesine merakı, ayrıca daha önceki tecrübe ve maraklarından sonra zenginleştiği söylenen şiirsel iç dünyası, kitabın her cümlesine ve her kelimesine de sirayet etmiş. Kitabın şiirsel yazım anlayışı, alışkın olmayanlar için başlarda biraz tuaf ya da sıkıcı gelebilir ama okudukça farkında olmadan alışıyorsunuz. Zaman zaman durağanlaşsa da keyifli bir kitaptı. Yaklaşık son 20 sayfası ve özellikle yine bu bölümde geçen Nirvana üzerine yazılan kısımlar bana göre en keyifli iki bölümdü. İmrendiğimden mi yoksa onun gibi olabilme hayalinden mi bilmem, ben en çok Vasudeva karakterini sevdim. En beğendiğim alıntı ise; “Hiç kimse bir başkasının yürüdüğü yolda ne kadar ilerlemiş olduğunu göremez.” oldu.
Siddhartha
SiddharthaHermann Hesse · Can Yayınları · 202038,1bin okunma
Reklam
Son söz
1946 tarihli önsözde Huxley, romanı yeniden yazacak olsa Vahşi'ye üçüncü bir seçenek; ekonominin merkezsiz, politikanm anarşist, bilim ve teknolojinin insanlığı baskı altına almak yerine, ona hizmet etmek için kullanılacağı bir toplulukta yaşama seçeneği sunacağını açıklar. "Din, Insanın Mutlak Sonuna ilişkin bilinçli ve zekice meşgalesi, içkin Tao ya da Logos'un, aşkın Tanrı ya da Brahman'ın birleştirici bilgisi olurdu," der. Okuyucular olarak romanda bu satırlanı gözden geçirip değiştirmediği için Huxley'e müteşekkir olmalıyız, çünkü eğer öyle yapsaydı, Cesur Yeni Dünya, kuşkusuz, uzun süreli cazibesini yitirirdi. Paradoksal biçimde, Cesur Yeni Dünya'nın bir yirminci yüzyil klasiği olma özelliğini güvenceleyen şey, 1931'de Britanya'yla Huxley'yi kuşatan ve romanının derin çift yönlülüğünü doğuran kaygı ile belirsizliklerdir.
Sayfa 266Kitabı okudu
41 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.