1978’de, Ankara’da bir üniversitede felsefe dersleri veren 40 yaşındaki Amerikalı Lindsey ile aynı üniversitede iktisat okuyan 19 yaşındaki Ermeni asıllı Anton Romanov’un koridorda çarpışmalarıyla başlayan ve zamanla, önlerine çıkan engellerin üstüne ölümüne gitmelerine neden olan bir aşka dönüşen ilişkileri, onları sonu meçhul bir yolculuğa sürüklüyor. Bu ilişki paralelinde bugün ve geçmiş arasındaki gidiş gelişlerle, aileleri ve yakın dostlarının öykülerini de öğreniyoruz.
Kitabın asıl konusu imkansız aşk gibi görünüyor ve aşkın gerçekliği de su götürmez bir üslupla anlatılıyor ama, kitabın genelinde klasik aşk romanlarındaki naiflik yok. Aksine, arka plandaki acımasız karakterler ve aralarındaki ilişkiler tüm sertliğiyle anlatılıyor. Hikayeye kattıkları heyecan, aksiyon ve gizem nedeniyle, kitabı asıl ilginç hale getirenler de bu unsurlar bence.
Kitabın dili sade, anlatımı akıcı ve anlaşılır. Şiirsel üslubu ise, benim en beğendiğim özelliğiydi. Kitabın bir kısmını okurken tutkulu sahneleri olan bir romantik film, diğer bir kısmında ise klasik bir İtalyan mafya filmi izliyormuş gibi hissederken, kalanında ise “Ağır Roman” okuyormuşum gibi hissettim. Başlangıçta sarmal bir ilişkiler ağı gibi ilerleyen kitap, yavaş yavaş çözüldü ve insanı etkileyen, şok eden bir biçimde bitti. Üçlemenin ilk kitabı olan Kornelyus’un Ezgisi de Şedaraban da insanın yüreğine dokunan edebi bir aşk ve dram romanı tadındaydı. İkisini de çok beğenerek, zevkle okudum.
İmkansızın Şarkısı
Kapalı bir havada sürekli yağmur yağarken arka fonda bir müzik kutusu gibi hiç durmaksızın size şarkılar çalan bir kitap okudunuz mu?
Romanın ilk satırlarından sonuna kadar arka fonda sürekli yağan yağmur ve müzik sesi eşliğinde bu kitabı okuyor olacaksınız.
Kitabın Orijinal Adı: ‘’Norwegian Wood’’
