Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Günde kaç defa "Padişahım çok yaşa!" diye bar­bar bağırdığımız devrin Padişahı Sultan Abdülhamid II. gö­zümüzden yavaş yavaş düşüyordu. Tıbbiye’deki genç ve aydın hürriyet taraftarlarının sürgünlere gönderilip ocaklarına incir dikildiğini duydukça âdeta feveran ediyorduk. Bir gün bizim de başımıza böyle bir şey gelebilirdi. Devlet idaresinin iyi iş­lemediğini, suistimallerin alıp yürüdüğünü, memurların ve subayların maaşlarını alamadıklarını, buna mukabil saraya mensup sırmalı hafiyelerle tevabilerine maaşlarından başka keseler dolusu altın verildiğini haber aldıkça, Sultan Hamid’e esasen pek de kuvvetli olmayan güvenimiz büsbütün sarsılı­yordu.
Sayfa 32 - İnkılap ve Aka kitabevleri
Habsburg İmparatorluğu örneğinde, farklı uluslar durumlarını korumak ya da pozisyon kazanmayı elbette amaçlıyordu fakat kurumsal tabloyu kökten değiştirmeyi arzu etmiyordu. Oysa bu kadim rejimlerin ayakta kalmaları iç ve dış huzurdan kaynaklanıyordu. Huzurlu dönemlerde sessiz çoğunluklar öne çıkarlar (ve şu ana kadar incelenenlere bakılırsa Osmanlı İmparatorluğu'nda "sokaktaki Hıristiyan"ın bağımsızlık ya da devrimcilik gibi heveseleri yoktu) ama buhran dönemlerinde kararlı, kamçılanmış, hırslı ve ideolojik olarak bilenmiş azınlıkların sesi duyulur. Ve bunlar Abdülhamid rejiminden nefret ediyorlardı; bunun nedeni polisiye ve baskıcı tutumundan çok arkaik, ataerkil ve rüşvete düşkün olması idi.
Sayfa 32 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Reklam
Bilindiği üzere, Japonya'da imparator figürünün ilahlaştırılması 19. yüzyılın son on yılında tepeden inen devrimle eşzamanlıdır. Kemalist Cumhuriyeti incelediğimizde; başkan olan kişinin kutsallaştırılmasının, bu tür tepeden inme kökten modernleşme sürecinin sık rastlanan ve belki de gerekli bir yönünün olduğunu söyleyebiliriz. 19 Batı'dan gelen etkilerden korunma ve buna bir yanıt verme çabaları içinde olan Abdülhamid'in hükümdarlığı döneminde Müslüman olmayanlar bütün olarak eskisinden çok daha rahat yaşadılar. Milliyetçi çalkantıların olmadığı yerlerde Ermeniler refah düzeylerini artırmayı sürdürüyorlardı; Girit meselesi ve 1897 Türk-Yunan Savaşı'na karşın Rumların durumu da aynı şekilde çok iyiydi. 1893 yılında Fransız bir gözlemci şunları yazmıştı: Bir Bulgar Türkiye'ye geçince onun gözüne ilk çarpan, aldığı özgürlük dolu soluk oluyor. Kuramsal olarak despot bir hükümetin yönetimi altında olsa bile, insan anayasal bir devlette bulacağından daha fazla bir özgürlük duygusu yaşıyor (...) Hatta bir hükümetin varlığını bile hissetmiyor (...) İnsanı taciz eden polislerin, ağır vergilerin, yoğun kamu hizmetlerinde çalışma zorunluluğunun olmamasını sultanın gayrimüslim kullarının takdir etmesi gerekir (...)20
Sayfa 31 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
II. Abdülhamid yeni doğmakta olan Türk milliyetçiliğine kuşkuyla bakmaktaydı ve modernleşme girişimine karşı çıkmadan, imparatorluğun kurtuluşu için birleştirici unsur olarak İslam'ı görüyordu. II. Abdülhamid'in bu seçimi mantıklıydı: Türk milliyetçiliği imparatorluğun çokuluslu kimliği için büyük bir şanssızlıktı ama hesaba vurunca İslamcılık da iyi bir çözüm olamıyordu. Türk milliyetçiliği imparatorluğun Hıristiyan topluluklarınınkinin tersine, doğuşundan itibaren programlanmış olarak değilse de eğilim olarak dinsel duygularla çatışıyordu; bu özellik Kemalist dönemde daha da güçlenecekti. Batı modernliğinin ve milliyetçilik akımlarının ortaya çıkışının karşısında imparatorluk sıkıntılı bir biçimde uyum sağlama çabasına girmişti. Başlatılan modernleşme ve laikleşme süreci, toplumun içinden gelişen bir olgudan çok devletin varlığını korumak için bir tepkiydi.
Sayfa 30 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Il. Abdülhamid döneminin bir modernleşme ve hızlı bir bürokratik ihtisas yapılanması dönemi oldugunu soylemek zorundayiz. Fakat ayni zamanda da tatsiz bir otoriter rejim kurulmasi, polis rejiminin gelmesi ve daha kötüsü, bu polis rejiminde halkin inisiyatifine güvenilmemesi söz konusudur.
• 5. Bölüm - ATATÜRK İTTİHATÇILIĞA KARŞIYDI YALANI! (!)
- Bu konu her ne kadar diğer Bölümler kadar önem taşımasa da buraya da değinmek istiyorum. Mustafa Kemal, bir dönem diğer cemiyet üyeleri gibi özel bir yemin töreni ile "İttihat Ve Terrakki" cemiyetine katıldı. MUSTAFA KEMAL, örgütten kısa bir süre sonra soğuyacak ve kendi Cemiyeti olan "Vatan ve Hürriyet Cemiyetini"
Reklam
Said-İ Nursi
Bu yazımdaki bilgiler, bizzat genelkurmay eski başkanı llker Başbuğ tarafından teyit edildi. 15 Temmuz darbe girişimiyle ilgili olarak CNNTürk'te canlı yayına katılan llker Başbuğ, "MiT ce maatçilerle doluydu, 2002-2010 yılları arasında TSK'dan ihraçlar hep MiT raporlarına göre yapıldı, o yıllarda ordudan atılanlardan bir kişi bile
Sayfa 198 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
240 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
İttihatçılık
İttihat ve Terakki Cemiyetinin kuruluşunda birçok isim zikredilir. Ama burda öne çıkan 8 kişiden bahsedilmiş. Yazar, kısa özgeçmişlerinin yanında cemiyetteki konumları ve sonlarını anlatmış.. Enver dağa çıktığında ailesinden mektupları kendisine Mustafa Kemal getirirmiş.. Mustafa Kemal cemiyete katıldıktan sonra fikirleri nedeniyle pek sevilmeyen
İttihatçılık
İttihatçılıkSüleyman Tekir · Kronik Kitap · 2023148 okunma
Saraya çağırılışı
Abdülhamid devrinde okuması ve yazması olmayan paşalar da vardı ve yekunu bir hayli kabarıktı. Bunlar, Padişah'a itimat telkin ettikleri için en yüksek as­keri rütbelere gelmiş kimselerdi.
240 syf.
8/10 puan verdi
Süleyman Tekir'in İttihatçılık kitabı aslında "İttihatçılık - Doğuş" adını taşıyor. Dolayısıyla Ahmed Rıza, Dr. Nazım, Dr. Bahaeddin Şakir, Talat Bey, Enver Paşa, Cemal Paşa, Ömer Naci ve hatta Mustafa Kemal Atatürk gibi isimlerin İttihatçılığın ilk dönemindeki portrelerini anlatmış. II. Meşrutiyetin ilanına kadarki yaşadıkları... Yani 1908, en fazla 1910'lar... Bu nedenle bende bir yarım kalmışlık hissi uyandırdı. Ancak İttihat ve Terakki'ye ilgi duyan onu merak edenler için iyi bir eser olduğunu söylemem lazım. Genel bir kanaat ediniliyor. O nedenle tavsiye ederim. İttihat ve Terakki'nin ana karakterleri tanımak için bire bir... İttihatçılık'ın doğuşu, nasıl, nerede, hangi şartlarda doğdu? Sonrasındaki süreci, nereye evrildi? Bu arada şunu anlıyoruz ki, İttihatçılık tek başına bir ideoloji değil aslında. Başlangıçta tamamen II. Abdülhamid ve istibdat karşıtlığı üzerinden yürümüş, büyümüş. Bariz Osmanlıcı.... Sonrasında devrin siyasi rüzgarının da etkisiyle Türkçülüğe evrilecek lakin bu kitapta Türkçülük döneminden bahsedilemiyor...
İttihatçılık
İttihatçılıkSüleyman Tekir · Kronik Kitap · 2023148 okunma
Reklam
"Sultan II. Abdülhamid'in modernleşme faaliyetleri ise, dedesi ile babasının yapmak istediklerini tamamlayan ve bütün kurumlarıyla gerçek anlamda modern bir devlet ve milletin ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Mustafa Kemål Atatürk'ün yaptıkları bütün bunların bir sonrası ve sonucudur.."
Selanik'e Tahsin Paşa gibi mazide hiçbir varlık gösteremeyen, iyi sicili olmayan bir adamı kolordu kumandanı tayin etmişlerdir. Selanik, çok önemli bir ovanın ortasında müstahkem bir mevki ve Avrupa-i Osmanî'nin en büyük şehridir. Tahsin Paşa'yı buraya tayin etme sebepleri Abdülhamid'in zulmüne uğraması, yani menkub olması imiş denilmektedir. Abdülhamid'in hep iyi adamlar sürdüğü gibi bir inanç oluşmuştu. Oysa Abdülhamid hürriyetperverleri sürdüğü gibi ahlaksız, işe yaramaz adamları da sürmüştür. Hasan Tahsin Paşa maalesef koskoca kolorduyla direnmeden Yunanlılara şehri teslim etmiştir.
438 syf.
·
Puan vermedi
“Gerçeği istediğiniz gibi dizginleyemezsiniz.”
Bugün kitabımızın ismi de yolculuğumuza fazlasıyla uygun. Yolların Başlangıcı! Yazarı Amin Maalouf, Lübnan doğumlu Paris'te yaşayan yazar coğrafyamızı fazlasıyla iyi bilmektedir. Bu da kitabı daha mükemmel kılıyor. Aslında kitabımız roman, biyografi, tarih karışımı sayılır. Maalouf'un dedesi Butros ve dedesinin kardeşi Cebrail baş
Yolların Başlangıcı
Yolların BaşlangıcıAmin Maalouf · Yapı Kredi Yayınları · 20192,033 okunma
707 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.