Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mustafa Kemal, Bolşevik değildi. Komünizm'e kesin olarak karşıydı.
Sayfa 378Kitabı okudu
128 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Entelektüeller sınıfı, ırk ve toplumsal cinsiyet imtiyazlarını sorgulayan kişiler olmalıdırlar, diye başlıyor kitapta Said. Kişinin hangi partiye, hangi ırka ve nereye bağlı hissederse hissetsin, doğruları söylemekten çekinmemesi gerektiğini vurguluyor. Eğer söylenmesi gereken bir şey varsa ve entelektüel susuyor ise, bu onun kamusal rolüne gölge
Entelektüel
EntelektüelEdward Said · Ayrıntı Yayınları · 2011928 okunma
Reklam
Bence Kemal Paşa, iktidarın yapısal niteliğini değiştirdiği için önemli bir devrimcidir, 'mazlum milletler'e karşı azgın saldırganlığını sürdüren emperyalizmle boğuştuğu için de yaman bir Üçüncü Dünya lideridir. Mustafa Kemal Hareketi, Tanzimat'la Mütareke arasında oluşan, ama bir türlü gerçek doğrultusunu bulamayan uluslaşma sürecine gerçek dinamiğini verebilmiş, Osmanlı'nın ümmet toplumundan Türk ulusunu çekip çıkarmıştır, hem de ulusal kuvvetleri (Kuva-yı Milliye), ulusal iradenin (irade-i milliye) buyruğuna vererek! Bir önceki iktidarın hala dinsel nitelikler taşıdığı, hâlâ teokratik bir düzenin üzerinde oturduğu hatırlanırsa, "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" ilkesinin ne büyük bir devrim sloganı olduğu şıp diye anlaşılır. Sosyalist bir devrim değildi elbette bu, olmayı da düşünmedi, Jöntürkler'in (ne yazık ki biraz da Batılı emperyalizm adına) başlatıp da gerçekleştiremedikleri ulusal demokratik devrimin anti-emperyalist bir platformda gerçekleştirilmesinden ibaretti.
560 syf.
10/10 puan verdi
Tarafımdan oluşturulmuş bu yorumun tüm hakları kitapyurdu.com'a aittir. Gazeteci ve yazar Falih Rıfkı Atay, Mustafa Kemal ile ilk kez Balkan Savaşı sonlarında karşılaşmıştır. Bu karşılaşma, adını hayatının sonuna dek gururla telaffuz edeceği Atatürk ile esas tanışması değildir. Mustafa Kemal'i Birinci Dünya Savaşı'nın en karanlık
Çankaya
ÇankayaFalih Rıfkı Atay · Pozitif Yayınları · 20233,848 okunma
14/15 Haziran 1926'da Atatürk'e İzmir'de hazırlanan suikast girişiminin meydana çıkarılması ve elebaşılarının tutuklanmasından sonra Atatürk 17 Haziran 1926 akşamı İzmir'e gelir ve coşku ile karşılanır, 18 Haziran 1926 günü Anadolu Ajansına verdiği demeçte "Alçak giriş benim şahsımdan ziyade mukaddes Cumhuriyetimize ve onun dayandığı yüksek ilkelerimize yönelmiş bulunduğuna şüphe yoktur. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır dedikten sonra" milletim beni istediği yerde yatırsın, yeter ki beni unutmasın" demiştir.
Sayfa 282 - Güven KitabeviKitabı okudu
Atatürk'ün geçici istirahatgahı olan Etnografya Müzesi'den alınıp, Anıtkabir'e götürülüşü sırasında yedek subaylık görevinin son günlerini Ankara'da geçiren ve tesadüfen korteje katılan Alptekin Cebe ilginç bir anısını söyle nakletmektedir: "Atatürk'ün ebedi istirahatgahındayız… Odanın orta yerinde dinsel kurallara uygun olarak toprak zemin, bir tabutun yerleşeceği büyüklükte kazılıp hazırlanmıştı. Sessiz, sakin ve tarihi bir işlev tamamlanmak üzereydi. Hemen başucunda dinsel işlevini yapan hoca bulunuyordu, siyah cübbesi ve çok muntazam görüntüsüyle… Nasıl oldu bilmiyorum, belki de önceden hocaya öyle talimat verilmişti; hoca bembeyaz kefen içinde boylu boyunca duran o yüce varlığın sadece çehresi görünecek şekilde yüzünü açtı… Kişisel olarak kendimi unutmuş, o tarihin en yüce, insanlığın en medeni ve 57 yıllık ömre, onlarca asrın baş edilmeyen sorunlarını bu kısacık zaman içinde yapan ve tamamlayan insanıyla, daha dün gibi çehresiyle karşı karşıya bulunmanın bütünleşmesiyle ve burada bulunmanın, Atatürk ateşiyle kavrulmanın inanılması güç aleviyle, bilmem kaç saniye yüz yüze kalmıştık. Hocanın beş on saniyelik bu tespitinden sonra yüce önder, her fani gibi toprağa verildi. Bu anın en yakınında, hemen başucunda hoca, birkaç subay ve ben vardım. Fakat geçen zaman medeniyetin ışığı, kararlı, haklı ve attığı her adımı mantıklı bir zemine oturttuğunu gördüğüm Mustafa Kemal Atatürk'ün, gözlerimle gördüğüm o müthiş etkileyici çehresiyle nasıl o bütünlük içinde olduğuna tanık olmayı, bir faninin şans olayı olarak düşünmüşümdür".
Sayfa 281 - Güven KitabeviKitabı okudu
Reklam
Atatürk'ün ölümünden sonra cesedi tahnit edilmiştir. Bu işlemi, Gülhane Tıp Akademisi'nden Prof. Dr. Lütfi Aksu, 11 Kasım 1938 Cuma günü yapmıştır. Atatürk'ün sürekli ve danışman doktorları, Atatürk'e tahnit yapılmasını bir raporla karara bağlamışlardır.
Sayfa 279 - Güven KitabeviKitabı okudu
Tıpta her ölüm olayının bilimsel açıklaması ve tanımlanması otopsi ile olmaktadır. Hasta yaşarken konulan tanının, ölümden sonra denetlenmesi bilimsel tıbbın vazgeçemeyeceği bir kuraldır. Atatürk'e ölümünden sonra postmortem (Ölüm sonrası) inceleme yapılmış olsaydı hastalığa ait bütün ayrıntılar öğrenilecek hastanın yaşamında konulan tanının denetlenmesi ve eksik öğeler taşıyıp taşımadığı ortaya konulacaktı. Dr. Sırrı Akıncı bu konuda şunları söylemektedir: "Günümüzden yüzyıllarca yıl sonra biri… Atatürk karaciğer sirozundan değil, siyasal nedenlerle öldürüldü diye bir iddia ile pekala ortaya çıkabilir. Eğer otopsi işlemine gidip bir raporla tespit edilseydi, ileride söylenebilecek her türlü bilimsel ya da siyasal iddia içinde kapılar kapanmış olurdu." Ölümünden hemen sonra Dolmabahçe'de Nizamettin Nazif Tepedenlioğlu Dr. Hayrullah Diker'e sorar: "Fethimeyit (Otopsi) yapıldı mı?" Doktor böyle bir sual sorulmasından üzüntü duyduğunu belirten bir sesle cevap verir. "Fethimeyit mi? Böyle bir şeyi düşünmedik bile" "Başyaver de" "Dünyanın en salâhiyetli tıp üstatları tarafından o kadar dikkatle muayene edilmişti ki …dedi. Bilinmeyen tarafı kalmamıştı. Fethimeyit neyi öğretecekti" demişti. Atatürk'ün ölümünden sonra Dr. Neşet Ömer İrdelp, bir gazeteciye verdiği beyanatta "Hükümet otopsi istemez ise bizce de ihtiyaç yoktur." dedik. "Hükümet de buna lüzum görmedi yapılsa belki bir dedikodu çıkardı. Büyük bir önderin ölümünden sonra lüzumsuz dedikoduya mahal vermek istemedik" demiştir.
Sayfa 278 - Güven KitabeviKitabı okudu
Dr. Refik Saydam, Atatürk'ün ellerinin inceliğinden ve güzelliğinden bahseder. Ölümü sırasında bunu hatırlayan Sıhhiye Vekaleti Müsteşarı Dr. Asım Arar, Atatürk'ün sağ elinin mulajını yaptırmayı düşünür. İstanbul Hıfzısıhha Müzesi Müdürü Dr. Nuri Hakkı Aktansel, yüzünün ve sağ elinin mulajını yapar. Bu işlem sırasında orada bulunan Dr.
Sayfa 276 - Güven KitabeviKitabı okudu
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.