Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Aralık Kendi kurallarını getiriyor kış Dalmışız bir oyuna kahkahalarla: Yerden avuç avuç kar topluyoruz Biçim vermek için o aklığa. Bir kötülük öncesindeymiş gibi Birikiyor yoldan geçenler çitin önünde:
büyüdün tekmeyle girdiğin avludan tokatla çıktığın eve kadar büyüdün eyyub bir kuyuya öğüt Ceylan bir yüze hatip bir eliyle eli ve alemi kör eliyle kendini okuyan hafız oldun ben ve taş biri diğerini sever sandım
Sayfa 17 - Evetest yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Genç adam avludan geçerken bana baktı. Düşünce, önduyuş, tevekkül, huzur ve keder dolu bu tatlı bakışı hiçbir zaman unutamayacağım. Bu, bir dostun son dostuna kaybolan hayatını emanet ederken bıraktığı açık ve sessiz bir vasiyetnameydi.
Sayfa 33 - Milli Eğitim Yayınları 1946 BaskısıKitabı okudu
Değişim körlüğüyle ilgili şaşırtıcı bir başka denemede, bir avludan geçmekte olan yayalar deneyci tarafından gelişigüzel biçimde durdurulmuş ve yol tarif etmeleri istenmiştir. Her şeyden habersiz olan denek yolu tarif etmeye çalışırken lafının orta yerinde, bir kapı taşımakta olan işçiler kendisiyle deneyci arasından kaba biçimde yürüyüp gidiyor ve bu arada da, kapının ardına gizlenmiş yardımcısı, deneyicinin yerine geçmiş oluyordu. Kapı geçtikten sonra deneğin karşısında duran kişi, artık başka biriydi sonuçta. Deneklerin çoğu, konuşmakta oldukları kişinin başlangıçtaki kişi olmadığını fark etmeksizin yol tarifine devam etmiştir.
dört yapraklı yonca… büyüdün, tekmeyle girdiğin avludan tokatla çıktığın eve kadar büyüdün, eyyüp bir kuyuya öğüt ceylan bir yüze hatip bir eliyle eli ve alemi kör eliyle kendini okuyan hafız oldun ben ve taş! biri diğerini sever sandım yeminle deniz bir yerde olamam beyaz yüzüm gövdemin acı eviymiş mezar yüzüm gövdeme sızı taşıymış beşinci recim diye taşa toprağa bulaşsam o tek! dört hatip ve dört kitap bunları susup susup kimseye anlatamam
Bir halkaya takılı duran terbiyeleri alıp kızağın kenarına ilişti, tırısa kalkmaya can atan atı, donmuş gübrelerin yığılı olduğu avludan geçirdi.
Reklam
Yüzü kıpkırmızı olan Julie, boğazından kopan hıçkırığa engel olamamış, ağlamaya başlamıştı, şimdi öyle yoğun duygularla yoğrulmuştu ki, başta babası olmak üzere bunu kimse anlayamazdı. Avludan merdivenlere doğru seğirten bir subay bu haykırış üzerine birden döndü, bahçenin kemerlerine kadar geldi; bir ara, humbaracıların tüylü şapkaları ardında kalmış olan kızı tanıdı. Sonra da kendisinin verdiği buyruğu bu kızla babası uğruna yine kendi bozuverdi. Ardından, kemerleri kuşatan kalabalığın söylenmelerine aldırmadan, kızı usulca  çekti. Julie, artık, göklerde uçuyordu.Yaşlı adam subaya, ciddi olduğu kadar alaylı bir tavırla, “Julie’nin kızmasının da, sabırsızlanmasının da neden ileri geldiğini şimdi anladım” dedi. “Demek, sen burda görevliymişsin.
İstekayı çektim; birlikte avludan ana lobiye doğru yürümeye başladık. Bir ara başını yana çevirip masanın üstünde duran beyaz güllerle dolu vazoyu gördü. Gülümsedi; gözlerinin kenarlarının kırıştığını gördüm. "Stella, gül mü çalıyorsun? Önce koca bir adımı çaldın, şimdi de sıra güle mi geldi?" Güldüm, uzanıp kulağımın arkasındaki güle dokundum. "Yakaladın beni. Evet çaldım." İstekanın diğer ucunu çekiştirip başını iki yana salladı. "Ona çok daha iyi bir yuva bulmuşsun."
Sayfa 154 - Epsilon YayınlarıKitabı okudu
İkisinin de bu avludan çıkıp gitmesine engel olan tek bir şey vardı : Esarete ve köleliğe olan alışkanlık...
Sayfa 113 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
672 öğeden 441 ile 450 arasındakiler gösteriliyor.