Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Annen sesleniyor avludan "Sardunyalara su verin biraz Renklerini boğmaya başlamış toprağı Top kadifeler yaprak döküyor yalnızlıktan Gülhatmiler serçeleri taşıyamıyor dallarında Ne zaman öğreneceksiniz bilmiyorum ki Evlerin yalnız eşyalardan yapılmadığını."
Bir gün, karanlık çökerken tarladan eve geliyordum. Youqing avludan bana seslendi; ona doğru gittim. Çapasına yaşlanmış halde ve başı önünde, “Bir sürü kelime öğrendim,” dedi. “Güzel,” diye yanıtladım onu. Başını kaldırdı, bir an yüzüme baktı ve ekledi: “Bütün bir ömür yetecek kadar öğrendim.” Bu çocuk gerçekten boyundan büyük laflar ediyor, diye düşündüm. Ne söylediğini pek önemsemeden “Çok çalışmaya devam et,” dedim. Ancak ondan sonra aklından geçenleri söyledi: “Daha fazla okumak istemiyorum.”
Sayfa 110 - YouqingKitabı okudu
Reklam
Genç adam avludan geçerken bana baktı. Düşünce, önduyuş, tevekkül, huzur ve keder dolu bu tatlı bakışı hiçbir zaman unutamayacağım. Bu, bir dostun son dostuna kaybolan hayatını emanet ederken bıraktığı açık ve sessiz bir vasiyetnameydi.
Sayfa 33 - Milli Eğitim Yayınları 1946 BaskısıKitabı okudu
N’apcaz şimdi diyo bana Diyorum ki bi bakalım Bakalım da önümüz taş Aç gözünü bakmak lazım N’apıp yapıp dış avluya Bir sofaya kapak atsak Hazırlandım sıvışmaya İmlayı azcık bozarak Konuş konuş hiç faydasız Özgür diyilim ki hâlâ Koş duvara, aş duvarı Bir duvar daha karşında Dışarıda bi avlu var Avludan sonra dört duvar Duvara çarpar dalgalar Dalgalar sözümü yutar Artık n’olcaksa olmalı Bu söz firar’dip kaçmalı Ona bir yardakçı lazım Suçortağı olsun şarkım!
«Hiçbir şey olmamak bir tür sarhoşluktur ve irade, avludan geçerken ayağımızın ucuyla kayıtsızca dokunup devirdiğimiz bir kovadır.» (Pessoa)
Sayfa 58 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Çok karanlık vardı. Seni Nusret Bey arıyor, dediler. Gittim, önünde bir mor binlik duruyordu. "Biraz önce Çakır geldi," dedi. "Konuşmadı, merhaba demedi. Başı yerdeydi. Eli kanıyordu. Kulağı da kanıyordu, yırtılmıştı. Dizlerine kadar çamura batmıştı. Zayıflamış bitmişti de ... Şu binliği uzattı ağır ağır ... Uzatır uzatmaz da arkasını döndü, yürüdü gitti. Ta avludan, sağ ol Nusret Bey bana iyilik ettin, dediğini duydum. Ne dersin?
Reklam
Laptev orada durmaya devam etti ve çıkıp gitmedi, kendi kendine, "Beni burada tutan ne?" diye sormayı sürdürdü. Hem kendine hem de özgür ve mutlu bir hayat yaşayabileceği kırlara, ormanlara gitmek yerine avluda taşların üstüne havlamayı seçen şu siyah köpeğe kızıyordu. Kendisinin ve şu siyah köpeğin avludan çıkıp gitmesini engelleyen şeyin aynı güç olduğu çok açıktı: Bağımlılık ve kölelik durumuna alışmak...
Sayfa 140Kitabı okudu
1974'ün o sonbahar gününde, bu yüksek, çıplak, kirli sarı duvarların ardına hapsolacağım hiç aklıma gelmemişti. İç avludan geçerken, demir parmaklıkların ardında hayvanlar gibi gizlenen kadınların yüzlerini, kararmış demirlere yapışmış beyaz ya da esmer parmaklarını görebiliyordum.
...söyleyeceklerinin bitip bitmediğini bilmek istiyordu, çekip gitme zamanı gelmemiş miydi artık? Aralarında konuşulacak ne varsa, geçmiş yıllarda söylenip bitirilmişti, avludan çıkış şu taraftaydı... kendisi de gitmeye hazırdı zaten, ama bir konuya dikkat çekmek istiyordu. Resim yapma yasağı gerçekten sona ermişti, polisin o zamanlar görevi olarak algıladığı her neyse, bugün başka bir şekilde tanımlanması gerekiyordu.
Sayfa 445Kitabı okudu
Mart, 1492
Kalender, sevgilisini kolundan tutup koynuna çekti. Aheste adımlarla avludan çıktılar ve camiinin kesme taşlardan örülü nev duvarına sırtlarını verip turuncunun her tonunu göğe saçarak eriyen güneşin ihtişamına daldılar.
539 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.