Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
N’apcaz şimdi diyo bana Diyorum ki bi bakalım Bakalım da önümüz taş Aç gözünü bakmak lazım N’apıp yapıp dış avluya Bir sofaya kapak atsak Hazırlandım sıvışmaya İmlayı azcık bozarak Konuş konuş hiç faydasız Özgür diyilim ki hâlâ Koş duvara, aş duvarı Bir duvar daha karşında Dışarıda bi avlu var Avludan sonra dört duvar Duvara çarpar dalgalar Dalgalar sözümü yutar Artık n’olcaksa olmalı Bu söz firar’dip kaçmalı Ona bir yardakçı lazım Suçortağı olsun şarkım!
«Hiçbir şey olmamak bir tür sarhoşluktur ve irade, avludan geçerken ayağımızın ucuyla kayıtsızca dokunup devirdiğimiz bir kovadır.» (Pessoa)
Sayfa 58 - Ayrıntı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Çok karanlık vardı. Seni Nusret Bey arıyor, dediler. Gittim, önünde bir mor binlik duruyordu. "Biraz önce Çakır geldi," dedi. "Konuşmadı, merhaba demedi. Başı yerdeydi. Eli kanıyordu. Kulağı da kanıyordu, yırtılmıştı. Dizlerine kadar çamura batmıştı. Zayıflamış bitmişti de ... Şu binliği uzattı ağır ağır ... Uzatır uzatmaz da arkasını döndü, yürüdü gitti. Ta avludan, sağ ol Nusret Bey bana iyilik ettin, dediğini duydum. Ne dersin?
Laptev orada durmaya devam etti ve çıkıp gitmedi, kendi kendine, "Beni burada tutan ne?" diye sormayı sürdürdü. Hem kendine hem de özgür ve mutlu bir hayat yaşayabileceği kırlara, ormanlara gitmek yerine avluda taşların üstüne havlamayı seçen şu siyah köpeğe kızıyordu. Kendisinin ve şu siyah köpeğin avludan çıkıp gitmesini engelleyen şeyin aynı güç olduğu çok açıktı: Bağımlılık ve kölelik durumuna alışmak...
Sayfa 140Kitabı okudu
1974'ün o sonbahar gününde, bu yüksek, çıplak, kirli sarı duvarların ardına hapsolacağım hiç aklıma gelmemişti. İç avludan geçerken, demir parmaklıkların ardında hayvanlar gibi gizlenen kadınların yüzlerini, kararmış demirlere yapışmış beyaz ya da esmer parmaklarını görebiliyordum.
...söyleyeceklerinin bitip bitmediğini bilmek istiyordu, çekip gitme zamanı gelmemiş miydi artık? Aralarında konuşulacak ne varsa, geçmiş yıllarda söylenip bitirilmişti, avludan çıkış şu taraftaydı... kendisi de gitmeye hazırdı zaten, ama bir konuya dikkat çekmek istiyordu. Resim yapma yasağı gerçekten sona ermişti, polisin o zamanlar görevi olarak algıladığı her neyse, bugün başka bir şekilde tanımlanması gerekiyordu.
Sayfa 445Kitabı okudu
Reklam
Mart, 1492
Kalender, sevgilisini kolundan tutup koynuna çekti. Aheste adımlarla avludan çıktılar ve camiinin kesme taşlardan örülü nev duvarına sırtlarını verip turuncunun her tonunu göğe saçarak eriyen güneşin ihtişamına daldılar.
Avludan şehrin hiçbir tarafı görünmüyordu; ne tersane ne de aşağı kıyıdaki terk edilmiş silah deposu. Yalnızca engin, amansız bir gökyüzü..
Karanlık basınca hepimizi koğuşa götürür, sabaha kadar kapalı tutarlardı. Avludan koğuşumuza dönmek bana her zaman güç gelirdi. Burası uzun, basık, havasız, içyağı mumlarının donuk ışığıyla aydınlatılan, ağır, boğucu bir kokuyla dolu bir odaydı. Orada on yıl nasıl yaşadığımı şimdi bir türlü anlayamıyorum. Ranzam üç tahtadan ibaretti; bana ayrılan bütün yer bu kadardı. Aynı ranzalarda, yalnız bizim odada otuz kişi kadar vardı
İş bankası kültür yayınlarıKitabı okudu
Bir De Çocuklar
Annen sesleniyor avludan "Sardunyalara su verin biraz Renklerini boğmaya başlamış toprağı Top kadifeler yaprak döküyor yalnızlıktan Gülhatmiler serçeleri taşıyamıyor dallarında Ne zaman öğreneceksiniz bilmiyorum ki Evlerin yalnız eşyalardan yapılmadığını."
Reklam
kim ve diğerleri kimler bilmiyorum yıldızlı çarpan balıkları okyanusta nasıl ölür balıklar bilmiyorum civalı kurşunlu derelerde yüzdüm mü bilmiyorum tıpatıp benzeyen iki ot var mı yaşarken dik duran bir aynayı biçen ölmek kolay olur mu ansızın gelirse gözü arkada kalmadan gidebilir mi insan ölmek mi zor yoksa hazır olabilmek mi ölüme yaşamak bir uzak özlem olabilir mi ekmek kokarsa ortalık bir akşamüstü bir sabah erken fırın harlarsa birden hamuru sıcak taşa bırakırsa bir kadın dirildik yorgunluğu terli bir yelek gibi çıkarır sırtından yan avludan hoyrat gülüşüyle gelir kathe kollwitz bakırına “la carmagnole” ü çizer bir daha ve kar altında çiçek açarsa bir ağaç o ağaç her mevsim çiçek açar
Sayfa 16 - Sege Yayın Birinci Basım : Ocak/Şubat-1992 Kar Altında Çiçek Açan AğaçKitabı okudu
Yağmur kuşlar geçiyor avludan sürü sürü dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor birden suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına Uzak bir anı oluyor her şey, silikleşiyor ve alnım ateşler içinde, bir tutabilsen unutup gitmişim bütün türküleri artık (kötüye işaret bu, üstelik yalnız sana sığınıyorum) Kısa süren hastalıklar vardır ya, işte öyle geçip gidiyor akşama doğru hüzün bulutu resmini asıyorum ranzamın başucuna yine ve bir türkü tutturuyorum günün son çayında.
Everest yayınlarıKitabı okudu
Rizzoli kalkıp uyuşan bacağını salladı. "Sen Washington'dasın, ben buradayım. Senin vazgeçemeyeceğin bir işin var, benim de vazgeçemeyeceğim bir işim var. Uzlaşmamız, taviz vermemiz imkânsız." "Sanki savaş ilan eder gibisin." "Hayır. Sadece mantık bunu gerektiriyor. Pratik düşünmeye çalışıyorum. "Rizzoli dönüp şapelden çıkmak üzere kapıya doğru yürümeye başladı. "Ve tabii kendini korumaya çalışıyorsun." "Bunda anormal bir şey mi var? Korumamam mı lazım?" dedi Rizzoli arkasına dönüp Dean'e bakarak. "Kimsenin sana zarar vermeye çalıştığı filan yok Jane." "Evet. Zarar veremezler çünkü buna izin vermem." Şapelden dışarı çıktılar. Avludan geçip ana kapıya geldiler. Yine bir çınlama sesiyle kapandı kapı.
Sayfa 181
666 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.