Evveliyetle söylenmelidir ki Huzur’u okumak iç nizamın düzenli işleyen çarklarına pas bulaştırmaya atılan ilk adımdır. Eğer öncesinden, benim gibi, iç nizamınız paslanmaya başlamışsa bu oluşumun daha hızlı gerçekleşeceğine inanılmalıdır. 1 günlük anlatı zamanının arasına sıkıştırılan 1 yıllık anlatılan zamanın; büyük bir aşkın gölgesinde koca bir
“Her şey gelip ölüme dayanmış olmamızdan. Ne ondan kaçabiliyoruz ne onu anlayabiliyoruz ne de onun üstesinden gelebiliyoruz.”
Rus Edebiyatının önemli kalemleri arasında yer alan Aleksey Nikolayeviç Tolstoy, 1882 doğumludur. Soyadından da anlaşıldığı üzere,
Kendi kendini incelemeye başladı. “Yakında otuzuma basacağım,” diye düşünüyordu. “Şu ana kadar kendiliğinden biten otlar gibi yaşadım. Bomboş bir çöl! Koyvermişim kendimi! Benzerlerime karşı ne bencil, ne kaygısız yaşamışım. Vakit geçmeden kendimi toplamalıyım.”
... öyle bir dönemdi ki gerçek ve temiz duygular, temiz aşklar, adi ve modası geçmiş şeyler diye görülüyordu. Kimseler sevmiyordu, ama herkes hayatın zevkini çıkarma susuzluğu içindeydi.
Bu öyle bir dönemdi ki gerçek ve temiz duygular, temiz aşklar, adi ve modası geçmiş şeyler diye görülüyordu. Kimseler sevmiyordu, ama herkes hayatın zevkini çıkarma susuzluğu içindeydi.
“Kendi kendine yalan söylemek neye yarar,” diye düşünüyordu. “Mutluluk susuzluğu her şeye baskın çıkar. Her şeyin tersine, mutlu olmak istiyor muyum? İstiyorum.
Sabah gazetesinden akşam gazetesine kadar saatler akıp gidiyordu. Ekaterina Dimitrievna, çevresindeki insanlar, sadece gelecekle, zaferle barışın hayal edilen günleriyle yaşıyorlardı; bu bekleyişleri pekiştiren her şey sonsuz bir sevinçle karşılanıyordu. Bir başarısızlık haberi gelecek olsa, herkes karamsar oluyor, yılgınlığa düşüyordu. Birer manyaktan farkı olmayan insanlar, kendilerini dedikodulara, nakledilen sözlere, gerçek dışı haberlere kaptırıyorlardı. Gazetedeki bir satır onları coşturmaya yetiyordu...
|İki Kız Kardeş -Aleksey Tolstoy
Otuz beş yaşındayım, diyordu; ama hayatım sona erdi. Aşkla aldatamam kendimi. Alay atının birden tahta at olduğunu anlamaktan daha kederli ne olabilir? Ama bir cesetten farksız olan bu gövdemi daha uzun süre, çok daha uzun süre sürüklemem gerekiyor...
“— Evet Mişa, diye devam etti, saadetimizin değerini bilmiyorduk; saadet kaçtı avuçlarımızdan. Şimdi de burada oturmuş, irademiz, umudumuz yitmiş, içip duruyoruz. Ve rüzgâr mezarımız üzerinde uğulduyor... Piyesin beni allak bullak etti...”