Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Dışardan Gelen Sesler Sizcede Böyle Değil mi?
İnsanlar mutluymuş gibi yapan insanları gerçekten Mutlu sanıyorlar. Ama mesele mutlu olmak ya da olmamak değil aslında. Çok mutlu olmanı da istemezler, Üzgün olmanı da istemezler. Ucu onlara dokunacak diye korkarlar besbelli. İnsanlara kalırsa senin yaşamın da yaşamak değildir. Duygularını bile yönlendirmeye çalışırlar. Üzgün duruyorsundur, gül
Sayfa 9 - Ahmet TaşKitabı okudu
Adamın bronzlaşmış yüzünde bir tebessüm gördü. O da aynı şekilde karşılık verdi — belki azıcık zoraki olarak.
Sayfa 186Kitabı okudu
Reklam
Çok üzücü :c Şiirin tamamını okumanızı tavsiye ediyorum
Adı Güher'di* Kim olduğum önemli değil, İçinizden biriyim. Sizlere Güher’in, Solan bir menekşenin hikayesini anlatacağım… Parmakları ince inceydi Güher’in,
Sayfa 81
Yorumda ki link azıcık tebessüm içerir. Kulaklık takın.
Medeni cihanda başıboş köpek olmadığını işitiyoruz. Bizim memlekette henüz insan şeklindeki köpekler bile yaşıyor! Bunlarsa halis köpek...
Sayfa 264 - Panama Yayınları
"Pembe ve soluk renkli küçük fundalar kar kalıntılarının arasından ürkekçe baş veriyordu, bu azıcık sıcağa tebessüm eder gibiydiler."
Delikanlının sesi o kadar samimi, gözlerinde o kadar bariz bir ızdırap var ki, Helen hakikat ona kalkan, ona zırh olmak istiyor. Lâle, Recep’e bakmadan garip bir sual soruyor: — Benim adımı size kim söyledi? — Miss Barkley birinci isminizi, Haşim soyadınızı. Artık tereddüde mahal yok. O sakil, o menhus, o mendebur Haşim mahsus yapmış... Fakat ya bir düzen varsa? Köpeklerden bir defa kurtulan tilki yavrusu ihtiyatlı olur. Lâle’nin yüzü azıcık yumuşamış gibi, fakat dudakları hâlâ kapalı, kısık. Recep bu kadarına da memnun. Yanakları çukurlaşarak tebessüm ediyor, koyu fındıki rengindeki gözleri tatlı, muhabbet dolu: — Affettiğinizi anlamak için sizi ziyaret etmeme müsaade ediniz... Kuzum... Kuzum... Helen içinden: “Oğlan Lâle’ye tutuldu... Zavallı çocuk,” diyor. Sonra Lâle’ye uzatılıp da havada kalan Recep’in uzun parmaklı elini kendi elinin içine alıyor:
Reklam
"Bana ne getirdin?" diye heyecanla sordu. Gülümsedim. "Sen bana ne getirdin?" diye ona hafiften takıldım. Tebessüm ederek elini uzattı. Ay ışığı altında avucunda bir şey parlıyordu. "Bir anahtar," dedi gururla, onu elime tutuşturarak. Anahtarı aldım. Huzur verici bir ağırlığı vardı. "Çok güzelmiş," dedim. "Nereyi açıyor?" "Gökteki ayı," dedi ciddi bir yüz ifadesiyle. "Öyleyse epey işime yarayacak demektir," dedim, anahtarı evirip çevirerek. "Ben de öyle düşünmüştüm," karşılığını verdi. "Böylece ayda bir kapı bulursan onu açabilirsin." Çatıya bağdaş kurup oturdu ve bana sırıtarak baktı. "Tabi öyle pervasız bir davranışı teşvik etmiyorum." Ben de bağdaş kurdum ve lavta kutumu açtım. "Sana biraz ekmek getirdim," deyip beze sarılı kahverengi arpa ekmeğini ona verdim. "Ve bir şişe de su." "Bunlar çok güzelmiş," dedi kibarca. Şişe onun ufacık ellerinde kocaman duruyordu. "Suda ne var?" diye sorarken şişenin tıpasını çıkardı ve bir gözünü kapatarak içine baktı. "Çiçekler," dedim "Ve ayın bu gece gökyüzünde olmayan parçası. Onu da içine koydum." Başını kaldırdı "Ben ayı zaten söyledim," dedi azıcık sitem ederek. "Öyleyse sadece çiçekler. Ve bir yusufçuğun sırtından aldığım parıltı. Aslında parıltıyı aydan alacaktım, ama bula bula mavi bir yusufçuğun parıltısını bulabildim." Şişeyi eğdirip bir yudum su içti. "Enfes,"
Sayfa 395Kitabı okudu
Çocukluğumuzun ve ilk gençliğimizin değişmezlerindendir üç numara saçlar. Bir kuaförün önünde oturup da uzun uzun saçımızı nasıl kesmesi gerektiğini anlatmak gibi bir lüksümüz olmadı hiç. Tek bir cümle sarf ettik.Kısa ve basit bir cümlecik; ''üç numara olsun'' istenmeden, bilmeden söylenmiş, ağız ucuyla, kısın bir sesle, yarım yamalak
Azıcık kımıldadı ve karyolanın çıkardığı ses Macide’nin başını o tarafa çevirtti. Genç kız onun uyanmış olduğunu görünce gülümsedi. Bu, onun beyaz ve şimdi biraz zayıflamış gibi duran yüzüne dayanılmaz bir cazibe veriyordu. Hiçbir sözün ifade edemeyeceği kadar kuvvet ve samimiyetle: “Sana teşekkür ederim. Seni seviyorum. Beni saadete götürdün!” diyen bu tebessüm delikanlının içine bir çiçek kokusu gibi yayılıyor ve onu derin derin nefes almaya sevk ediyordu.
Sayfa 113Kitabı okudu
büyükbabaymışım
İçeri girdiğinde biraz daha alçak sesle konuşulması; o geçerken kendisine azıcık farklı bir şefkat ve saygılı bir tebessüm gösterilmesi; gelinin ara sıra, "Büyükbaba bir tanedir; hepimizden daha dinç," demesi; büyükbabanın elini başına koyarak torununun öfkesini yatıştıran yegane kişi olması ve huzur içinde, bilgelik dolu sakin bir hayat sürmesi yeterdi ona.
Sayfa 129Kitabı okudu
29 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.