düşen bir yaprağa bağladım hayatımı
olsun artık diyorum ne olacaksa
paralı asker miyim, neyim ben
ekleyip duruyorum sabahları akşama
ve kendimi arıyorum, meşgul çalıyor
gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta
aşk diyor, başka bir şey demiyor kalbim
nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim
hem de mayhoş elma tadında.
kendimi de koysam ayağımın
Jack London ile tanışmam çok çok eskilere dayanır. Çocukluk dönemlerimde okumuştum Vahşetin Çağrısı ve Beyaz Diş'i... Ve ikisi de beni çok etkilemiş kitaplardı.
Uzun yıllar sonra da Martin Eden ile tekrar hayatıma girdi Jack London. Ama bu sefer bir farkla, hayatıma aldığım Martin Eden ismindeki bir kurgu karakter değil, Martin Eden ismi altında
"Bir Edebiyat Dergisinde yayınlanan öykümü tekrar paylaşıyorum. Keyifli okumalar."
Aslında; ne kadar da masum olduğunun farkında değildi yanaklarından süzülen damlaların. Yüzüne acılı bir ifade takınmıştı farkında olmadan. Çatık kaşları, büzülmüş dudakları ve kırılgan gözyaşlarıyla küçük bir çocuğu andırıyordu. Yüzündeki ifadenin ve
Keşke ben de ona nasıl bir adam olduğumu gösterebilseydim.Ama o zaman, elime kramp girdiğini de anlardı.Bırakalım da beni olduğumdan başka, daha güçlü bir adam sansın; öyle de olacağım.
Sene 2009… Üniversite hayatımın ilk yılları… “Topluma Hizmet Dersi” kapsamında körler okuluna gideceğimiz söylendi. Tam adıyla “Gaziantep GAP Görme Engelliler Ortaokulu”. İlk duyduğum anda gitmek istemedim çünkü dersine gireceğimiz sınıf, görme engellilerden oluşan bir sınıftı. İsteksiz olma sebebim o hüzün dolu duygu dolu atmosferi bünyemin