“Sevgili geçmişim..." diye başladım satırlarıma bir mektup yazar gibi. "Sana gelecekten yazıyorum... Başardın mı, başaramadın mı bilmiyorum. Girdiğin, ortasında titreye titreye yürüdüğün, belki de karşıda denizi gördüğün, çiçek kokularıyla ilerlediğin o uzak yolda mısın hala, denize yaklaştın mı bilmiyorum. Yoksa bir ara sokağa mı
Pirandello, Altı Kişi Yazarını Arıyor diye bir oyun yazmıştı. Gerçekliğin
kaypaklığını, göreceliğini sergileyen bu oyun bana Oğuz Atay’ın benzer bir
sorunu ele alırken okurunu arayan bir yazar olarak tanımlanabileceğini
düşündürdü.
«Ben buradayım, sevgili okurum, sen neredesin?» derken,
belki
bir yandan okurun ilgisizliği karşısındaki kırgınlığını dile getiriyordu. Ama bir
yandan da okurun kitaplarındaki düşünsel yaratıcılığa katılımı için bir çağrıda
bulunuyordu. Oğuz Atay’ı okumak bilinç ve duyarlığın yaşamayı anlamlı kılan
bir bireşime, bir çeşit yaratıcılığa yönelteceğine ben bu yüzden inanıyorum.
Onun bu kitapları yazmakla dizginleyemediği yaşama coşkusunu okurlarıyla
büyük bir içtenlik ve cömertlikle paylaşmak istediğine inandığım gibi.
Eylül 1
Cevat Çapan