Dünyanın bütün sabahlarına iki biletim var, biri bana, biri bu eleştiriyi okuyana...
Ruhum şiir yoksunluğu çekerken hayatımızın kesiştiği bu kitap beni ruhumu bir anne şefkatiyle, elleriyle besledi parça parça. Grapon Kağıtları'nı kırpıp başımdan aşağı döküyorum ben de bu gece.
Şairin ilk kitabı olan Grapon Kağıtları, meğer dizelerde gizli biyografisiymiş. Uzun siyah saçlı kızıyla, maviş annesiyle; içinde pek çok masal kahramanı taşıyor gibi hissettirdi bana. Didem Madak sanki elimden tutup sayfalarca beni gezdiriyor gibiydi. Çoğu dizesinde bir çocuk gözüyle, hayaller kurarken; aynı şiir içinde başka bir dizede sunduğu kadına ve bunun uyumsuz kaçmayışına hayran kaldım. Her dizeyi tekrar tekrar okuttu...
Okuduğum ilk Didem Madak kitabı olmakla beraber bu kitabın ardından kendisinin büyük bir hayranı olmuş bulunmaktayım. Şiir, safça ve sayfalardan taşarcasına şiir... En başta dediğim gibi; grapon kağıtlarını kırpıp başımdan aşağı döküyorum ben bu gece, içimde buruk bir sevinç, utanıyorum. O tatlı melodramı sonuna kadar hissettirdi bana şair.
"Sonra gittin.
Çocuk oldum bir daha, ağladım.
Kaç şiir, kaç kere sular altında kaldı.
Kitaplar, aşk, her şey.
Her şeyi son bir kere daha kurtaramazdım.
Keşke nane şeker gibi mentollü bir buluttan doğaydım
Sonra gittin.
Çocuk oldum sonra ağladım, yağmur bile beni ayıpladı.
Söz dedim, söz verdim.
Ruhumu gömdüğüm yer hala belli.
Güneşi özledim, sonra seni
Keşke gölgesine razı bir fesleğen olaydım."