"Uzatmalı, sürünmeli ilişkilerin en kötü yanı ayrılıp ayrılmadığını bir türlü anlayamıyorsun. Adam aldı bütün eşyaları gitti, beni aramıyor ama ben hâlâ kendimi onun sevgilisi gibi hissediyorum, acaba geri zekâlı mıyım? Evet, kesin öyleyim..."
Seyyah yırtıcı hayvandan kurtarmak için susuz bir kuyuya atar kendini. Orda kuyunun dibinde bir ejderha görür onu yutmak için ağzını açmıştır. Yırtıcı hayvan tarafından parçalanmamak için yukarı çıkmaya cesaret edemeyen ama ejderha tarafından da yutulmamak için aşağıya atlayamayan bu zavallı kuyunun duvar taşları arasında yetişen bir dalı yakalar ve ona sımsıkı tutunur.
Elleri uyuşur ve az sonra kendisini her iki tarafta bekleyen felaketin kucağına düşeceğini hisseder ama hâlâ sımsıkı yapışıp durmaktadır dala. O sırada biri beyaz biri kara iki farenin onun tutunduğu dalın çevresinde dolaşıp dalı kemirmekte olduklarını görür.
Birkaç dakikası vardır çalı kopacak ve o da canavarın ağzının ortasına düşecektir. Seyyah bunu görür ve kurtulma şansı olmadığını bilir. Ama havada debelendiği sürece çevresine bakınmaktadır. Çalının yapraklarında bal damlaları görür dilini uzatıp bunları yalar.
İşte ben de aynen öyleyim ölüm ejderhasının kaçınılmaz bir şekilde beni beklediğini beni parçalamaya hazır olduğunu bildiğim halde hayatın dallarına tutunuyorum ve bu azaba niye düştüğümü bir türlü aklım almıyor. Ve şimdiye kadar bana teselli vermiş olan balı emmeyi deniyorum. Ama bal bana tad vermez oldu artık; beyaz ve siyah fareler gece gündüz tutunduğum dalı kemirmekteler.
Ejderhayı açık seçik görüyorum ve bal bana tatlı gelmiyor artık. Ben sadece kendilerinden kaçamayacağım o ejderha ile fareleri görüyorum —gözümü onlardan çeviremem. Ve bu bir masal değil bir gerçektir. Aksi ispatlanamaz ve herkesin algılayabileceği bir hakikattır
Akşam yemeğimizi sona erdirmiştik. Karşımda arkadaşım olan,
o büyük tüccar ve ünlü üçkâğıtçı banker oturuyordu.
Sağlığını düşünmeyen biriymişçesine purosunu tüttürüyordu.
Sohbetimiz artık tutukluk yapmaya başlamıştı ki sonunda tamamen
kesiliverdi. Şansıma güvenip sohbeti yeniden başlatmak istedim,
bunun için aklıma gelen en iyi ilk fikri
İşte biraz baca külü. İşte Minetta Lane’deki Portekiz fırınından yayılan karabuğday ununun birazı ve köşedeki tuhafiye dükkânına aitmiş hissi veren yün buklesinin yaptığı aykırı çıkıntı. İşte rüşvetleri ve yolsuzlukları araştıran, içine kapanık müfettişten bir iz. Queens’in ücra köşelerinden birinde yaşayıp ölmüş olabilir. Onu öldüren şey belki de 1897’deki solunum yolları enfeksiyonu salgınıydı. Yani birçok ‘belki’ var işin içinde, ama müfettiş hâlâ burada.
Ve ben de öyleyim elbette.