14 Ekim akşamındayız. Haber spikeri iklim krizi yüzünden dünyadaki yaşamın on yıl içinde sona ereceğini açıklıyor. Haberi alan herkesin içini bir korku kaplıyor. Ancak etkisi tüm insanlar için aynı olmuyor. Bazı gruplar ortaya çıkıyor. Amaçları farklı olsa da toplum onları Kaosçular olarak adlandırıyor. Farklı insanların farklı düşüncelerine şahit
Yazarın Başka Dilde Aşk kitabını okumak istiyordum ama buna denk gelince bunu da okuyayım madem dedim. Konusuyla alakalı hiçbir bilgim yoktu. Ellie küçük yaşta annesini kanserden kaybetmiş. Annesi ölmeden önce varlığından bile haberi olmayan babasının yanına bırakıp gitmiş ve kötü bir çocukluk geçirmiş. Gabriel ise yine küçükken bir p*dofili tarafından kaçırılmış ve senelerce esir tutulmuş. Kendi çabaları sayesinde kaçtığında ise ailesi bir sene önce trafik kazası geçirmiş ve yanında sadece kardeşi Dominic ve babasının en yakın arkadaşı George kalmıştır. Gabriel yakınlaşma probleminin üstesinden gelmek için bir kulübe gider ve orada striptizci olarak çalışan Ellie'yi görür. Ellie'den problemlerinin üstesinden gelmek için yardım ister ve bu şekilde tanışırlar. Ben sadece kitabın konusundan bahsetmek istedim, bu şekilde okuyunca bu nasıl konu diye düşünüyor olabilirsiniz ama aslında öyle değil. Tüm duygular, hisler ve diyaloglar iyi işlenmiş, yaşanılan travmalar bazı kitaplarda olduğu gibi yazılmak için yazılmamış. Ben genel olarak beğendim, okurken Ellie karakterini sevmeyebilirsiniz ama çok zor ve imkansız olsa da biraz empati kurmak gerekiyor. Yazarla tanışmak ya da gerçek duygular veren romantik türünü okumak isteyenler için güzel bir kitap.
Bir varmış bir yokmuş masalların naif duygular ve gerçeklik payı ile harmanlanmış halini okuyoruz bu eserde . Kitap ismi eserin içeriğine oldukça uyum içinde olmuş ki sonbaharın bir zaman yeşil canlı yaprakları sararıp dalından yitip giden ve yok olan bir hayatı , aşkı , özlemi , hasreti simgelemiş.
Bu masalda kötü, iyi yok diyor yazarımız .
Ben hep mutluyum neden biliyor musun?
Çünkü hiç kimseden bir şey beklemiyorum.
Beklenti her zaman zarar verir.
Hayat kısa, bu yüzden hayatını sev ve mutlu ol.
Gülümsemeyi sakın bırakma!
Kendin için yaşa ve konuşmadan önce dinle.
Yazmadan önce düşün.
Harcamadan önce kazan.
Dua etmeden önce inan.
Vazgeçmeden önce dene.
Nefret etmeden önce sev.
Ölmeden önce yaşa.
''Jacques, bu mobilyaları kendi iradesi dışında sürüklendikleri sefil sondan bir rehine kurtarır gibi kurtardığına inanmaktadır; kaderin onu asla kaçamayacağı bir ödevle görevlendirdiğini hissetmektedir; içinde kimsenin yaşamadığı odaya bir göz attığında yatağın, yazı masasının, kitaplığın, o kişisel eşyaların bir ölünün yadigârlarını
Şiir söyleyen bir aileye mensuptur. Dönemin bilinen şairi dayısı Beşame ile özel bir şiir ilişkisi vardır. Beşame ölmeden önce Zuheyr dışında herkese mülkünden pay verir.
Zuheyr'in "Bana hiçbir şey bırakmıyor musun?" sorusuna şu cevabı verir:
"Sana son mirasımı bırakıyorum: Şiir becerimi."
Zuheyr'in "Zaten şairim" demesi üzerine "Hayır" der, "Herkes bilir ki şairlik ailemizin bir mirasıdır ve ben bu mirası sana bırakıyorum."
Gerçek hayat hikayesinden uyarlanmıştır!!!
Hayat gittiği #singapur gezisinden döner dönmez Prof. Olan dostu Haluk tarafından aranır.Tahlillerin karıştığını kendisinin ölmek üzere olduğunu ve hemen hastaneye gelmesi gerektiği söylenir.Hayatin bunu sindirmesi biraz zaman alsa da hastalığını ciddiye almaz.Ölmeden önce yapmak istediklerini sıralar ve fikirlerini eyleme döker.Ilk iş olarak kendine bir editör bulur.Hayat hayatını kağıda döküp kitap yapmak ister.
Bu dünyadan hiç bir eser bırakmadan bir Hayat geçti denmesini istemez.Sonra da kadın sığınma evi ve kimsesiz çocuklar için bakım evi yaptırmak ister.Tüm isteklerinin aynı anda olmasını istemesinin ölümün soğuk nefesinin ensesinde olmasının etkisi tabi ki çok büyüktür.Çocuk yaşta gelin edilen aşk meyvesi bir anne..
Tüm duygularını dünya kapatmış okumuş ama adam olamamış bir baba...
Onun zalim karısı ve o kadından olan evlatları...
Açlıkla,zulümle,hor görülmek ile sınanmiş kardeşlerine çatısı delik bir evde hem anne,hem baba olmuş.Üstüne üstlük aşk acısı çekmiş, tekrar aşkı buldum artık her şey daha güzel olacak derken kendisi ölüm ile yüzleşmek zorunda kalmış.Tabi kıskançlıklar, ona taş atanlara ekmek atmayı,her şeyin iyi yönünü görmeyi asla bırakmamış.
Okurken kelimelerin hafızanız da uçuştuğu,olayların gözünüzün önünde cırt attığı, sonra ne olmuş deyip merak ile sayfaları çevirip vay bee diyebileceğiniz bir kitap #onunadıhayat
Ben bu kitaba bayildim arkadaşlar ve süpriz bir son sizleri bekliyor.Ben bana taş atana ne kadar ekmek atabilirim ki kısacası mutlaka #okuyunokutun
Onun Adı HayatSolmaz Şahin · Feniks Kitap · 202310 okunma
youtu.be/JvEqfgrtwQ4?si=...
Ben Ölmeden önce gelemiyeceksin demek? Artık ebediyen ayrılıyoruz, öyle mi? Bana öyle geliyor ki sen gelsen iyileşirim. Ama, iyileşeceğim de n'olacak?
Aramızda Birkaç Ölüm. Adından da anlaşılacağı üzere her öykü aramızda, içeriden, çok içeriden… Çünkü her öykü bir gideni ve bir kalanı barındırıyor. Yaralar çok tanıdık, yaşananlar çok tanıdık. Okuyan herkesin içeriden -çok içeriden- bir iz bulacağından eminim.
Yazar, bizi minik minik öykülerle acıya götürüyor. Kimi zaman hiç yaşanmamış
-
Ben hep mutluyum neden biliyor musun?
Çünkü hiç kimseden bir şey beklemiyorum
Beklenti her zaman zarar verir
Hayat kısa ,bu yüzden hayatını sev ve mutlu ol
Gülümsemeyi sakın bırakma!
Kendin için yaşa ve konuşmadan önce dinle
Yazmadan önce düşün
Harcamadan önce kazan
Dua etmeden önce inan
Vazgeçmeden önce dene
Nefret etmeden önce sev
Ölmeden önce yaşa.
Muharrem Dayanç:
"Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Sen ölmeden bir gece önce hatırladım. Uyuyordun. Ertesi sabah da söylemeye fırsatım olmadı.
Horozu atmamıştık balkondan aşağıya. Ben uçuralım demiştim. Sen, yok korkar, deyip beni vazgeçirmiştin.