“ayın battığına inanmazsan yıldızların parladığını da göremezsin”
umudum, mücadelenin romanı ama benim konum bu değil. enfes bir dili var kitabın. benzetmeler, betimlemeler veya metaforlar ne denirse, ne derseniz artık en çok beğendiğim kısımlardı. birkaçını buraya bırakıyorum, ben sevdim eller alsın:
“inlerle cinlerin top oynadığı köyünden çıkıp uçsuz bucaksız yalnızlığına adam atarken...”
“gün ışığını ayaklarının altında bir güzel ezdi...”
“köpek durdu, kurutulmuş yeşil mandalina kabuğu gibi birkaç kez havladı...”
“kuru bir kuyuyu andıran gözleri yaşardı...”
“ayak sesleri kavurucu güneşin altında süzülen solmuş yaprakları andırıyordu.”
“köpeğin paldır küldür ayak sesleri, güneşin yere düşen sert ışınlarını parçalayınca etrafa cam şişesinin patlamasını andıran akkor bir cızırtı yayıldı.”
“aklında bembeyaz bir boşluk vardı.”
“saçılmış inciler gibi yolda yuvarlanıyordu gözleri.”
“nefesinin iniş çıkışları kışın önüne düşen çam kozalaklarını andırıyordu.”
“o sert bakışlı o yeşil gözlerde su renginde bir yumuşaklık gördü.”
“kurtların yeşil gözleri havada boncuk gibi asılı kalmıştı.”