Konumuza dönersek, suratı asılmış koca ile karısı arasında şuna benzer bir iletişim ortaya çıkar: Kadın: Hayatım senin canın mı sıkkın? Erkek: Hayır, bişi yok. Kadın: Sen bir şeye sıkılmışsın, saklama benden. Erkek (bağırarak):Sana bişi yok dedim ya! Bu erkeği zorlamamak gerekir. Adam ne desin, "Bugün müdür beni herkesin önünde haşladı, hakaret etti, hakaret bir yana işten atarlar mı diye de endişe ediyorum!" mu desin.Belki gerçek bu. Ancak bu gerçeği ille de erkeğe telaffuz ettirmemeli. İhtiyaç duyarsa paylaşır. Bu konuda insanların zorlanmamalarından yanayım. Eşlerden birinin yüzü asık olduğunda diğer eş, belki bir defa nedenini sormalı, cevap gelmiyorsa ısrar etmemeli, huzurlu bir aile ortamı yaratmaya çalışmalı ve bir de ilerleyen saatler içinde eşinin güçlü bir yanını vurgulayarak ona lisanı münasiple iltifat etmelidir. Erkeklerin, zayıf yanlarını göstermemek ve hatta görmemek için patlayan volkan gibi öfke patlamaları sergilediklerini düşünebiliriz.
Sayfa 227
Kendinden bir şeyler anlat bana Belki kendinden kurtulursun.
Reklam
En büyük hazinemiz aklımızdır
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Sayfa 389Kitabı okudu
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Yüzüne uzun uzun baktım. Gözlerimde bir şeyler gördüğünü biliyordum, bakışlarımın ardındaki harabeyi gördüğünü biliyordum. Henüz haberinin olmadığı yeni skandalı duymak onu nasıl etkileyecekti bakalım, o zaman da bana neyi neden yaptığımı soracak gücü olacak mıydı acaba? ''Aziz Ata.'' dedim sessizce. Yüzüme merakla baktı. ''Efendim Derin?'' Bir anda, bir nefeste söyleyiverdim. ''Amca oluyorsun, tebrik ederim...'' dedim yüzümde minik kıpırdamadan, ve ekledim, ''Annem hamile.'' Yüzündeki o donakalma anını gördüm. Aziz'i tanıdığımdan beri benden duyduğu bir şeye ilk kez böylesine şaşırıyordu. Şaşırmaktan da öte, onun gözlerinde de içimde yaşadığım o büyük hayal kırıklığını görebiliyordum şimdi. ''Düğün tarihlerini duydun mu bu arada?'' dedim sinir bozucu bir gülümsemeyle. Hiçbir şey söylemedi Aziz Ata. Donakalmıştı. ''11 Temmuz.'' dedim, ''Yaz kenara. Davetiye bastırırken lazım olacak.''
Varlıklı oluşu korkuturdu Abdurrahman b. Avf'ı. "Ben nimetlerin tamamının bize dünyada verilmiş olmasından korkuyorum," demişti bir seferinde. Rahatlıkla imtihanın, sıkıntılarla imtihandan daha zor olduğunu düşünen İbn Avf'ın aklına sofraya oturduğunda sahabenin yoksulluk günleri gelir ve şu sözleri söyledikten sonra bir lokma yemeden sofradan kalktığı olurdu: " Hamza şehit edildi ve onu kefenleyecek bir şeyler bulamadık. Hâlbuki benden hayırlıydı o. Mus'ab bin Umeyr şehit edildi ve onu da kefenleyecek bir şey bulamadık. O da hayırlıydı benden. Bize gelince dünyadan alacağımızı aldık..."
Şunu fark ediyoruz ki vizyonlar eskiyor. Ve bir vizyonu tam elde etmişken, tam gerçekleştirmişken elinizde kalıyor adeta ve size diyor ki "yeni bir vizyon belirle." Siz tam bir vizyon belirlemişken "yeni bir vizyon belirle." E dur, daha yeni geldik, biz buraya kolay gelmedik, bir sefasını sürelim, bir günyüzü görelim, burada çok değişik şeyler hissedecektik, büyük hayaller kurmuştuk. Ortaokulda olunca bambaşka olacaktı. Şimdi sen beni yine işe koşturuyosun, hadi liseli olmak için çabala diye. E liseli oldum, tam onun heyecanını yaşayacakken beni yine işe koşturuyosun, diyosun ki yeni bir vizyon, eski vizyon bitti, üniversiteli olacaksın. (...) Nerede öyle bir vizyon olsun ki, ben ona kavuştuğumda gerçekten, o beklediğim, umduğum mutluluğa derinlemesine, o coşkun sevince gark olayım. Yürüdüğüm yola değsin. Her defasında serap görmüş gibi.. Vizyonlarımız serap görmüş gibi. Koştur koştur geliyorsun, tam geldik mi diyorsun, geldin diyor ama bir şey yok. Hadi yeniden. Serap ileride. Bu kısır döngü, hayatın bize öğrettiği bir şey aslında. Diyor ki, eğer amacını benden seçersen, bendeki amaçların bütün türevleri, çeşitleri böyle. Elde edilince anlamını yitiriyor. Ve o düşündüğün, düşlediğin şeyi sana sağlamıyor. "Bunun için mi" dedirtiyor her defasında. Üniversiteden mezun oluyorsun, koştur koştur iş arıyorsun. İşi buluyorsun, koştur koştur eş arıyorsun. Eşi buluyorsun, "bu muydu" derken, deniyor ki "çocuk sahibi olmanız lazım". "Onun sahibi olunca olacak mı" diye soru soracak gibi oluyorsun, "neydi o olacak olduğunu düşündüğün şey?" Diyosunuz ki "neyse, neyse ben vazgeçtim."
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.