+480
“Seni tanımıyorum, yabancı. Sen de benim hakkımda bir şey bilmiyorsun; tek ortak noktamız gece. Elimizde olmadan bu geceyi paylaşıyoruz. Birbirimize indirdiğimiz darbelere, mahvettiğimiz şeylere rağmen karanlıkta senin yanındayım. Kendini bırak. Korkuyu unut, tıpkı senin gibi Tanrı’dan başka kimseye ait olmayan bir et parçası olan benden yararlan, güzelliğimden ve tenimin hoş kokusundan biraz bir şeyler al. Onları sana sundular. Bu ne bir ihanet ne de bir bağlılık yemini olacak; ne bir bozgun ne bir zafer.”
Konumuza dönersek, suratı asılmış koca ile karısı arasında şuna benzer bir iletişim ortaya çıkar: Kadın: Hayatım senin canın mı sıkkın? Erkek: Hayır, bişi yok. Kadın: Sen bir şeye sıkılmışsın, saklama benden. Erkek (bağırarak):Sana bişi yok dedim ya! Bu erkeği zorlamamak gerekir. Adam ne desin, "Bugün müdür beni herkesin önünde haşladı, hakaret etti, hakaret bir yana işten atarlar mı diye de endişe ediyorum!" mu desin.Belki gerçek bu. Ancak bu gerçeği ille de erkeğe telaffuz ettirmemeli. İhtiyaç duyarsa paylaşır. Bu konuda insanların zorlanmamalarından yanayım. Eşlerden birinin yüzü asık olduğunda diğer eş, belki bir defa nedenini sormalı, cevap gelmiyorsa ısrar etmemeli, huzurlu bir aile ortamı yaratmaya çalışmalı ve bir de ilerleyen saatler içinde eşinin güçlü bir yanını vurgulayarak ona lisanı münasiple iltifat etmelidir. Erkeklerin, zayıf yanlarını göstermemek ve hatta görmemek için patlayan volkan gibi öfke patlamaları sergilediklerini düşünebiliriz.
Sayfa 227
Reklam
Kendinden bir şeyler anlat bana Belki kendinden kurtulursun.
En büyük hazinemiz aklımızdır
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Sayfa 389Kitabı okudu
BEYZA ALKOÇ - BUL BENİ
Yüzüne uzun uzun baktım. Gözlerimde bir şeyler gördüğünü biliyordum, bakışlarımın ardındaki harabeyi gördüğünü biliyordum. Henüz haberinin olmadığı yeni skandalı duymak onu nasıl etkileyecekti bakalım, o zaman da bana neyi neden yaptığımı soracak gücü olacak mıydı acaba? ''Aziz Ata.'' dedim sessizce. Yüzüme merakla baktı. ''Efendim Derin?'' Bir anda, bir nefeste söyleyiverdim. ''Amca oluyorsun, tebrik ederim...'' dedim yüzümde minik kıpırdamadan, ve ekledim, ''Annem hamile.'' Yüzündeki o donakalma anını gördüm. Aziz'i tanıdığımdan beri benden duyduğu bir şeye ilk kez böylesine şaşırıyordu. Şaşırmaktan da öte, onun gözlerinde de içimde yaşadığım o büyük hayal kırıklığını görebiliyordum şimdi. ''Düğün tarihlerini duydun mu bu arada?'' dedim sinir bozucu bir gülümsemeyle. Hiçbir şey söylemedi Aziz Ata. Donakalmıştı. ''11 Temmuz.'' dedim, ''Yaz kenara. Davetiye bastırırken lazım olacak.''
Varlıklı oluşu korkuturdu Abdurrahman b. Avf'ı. "Ben nimetlerin tamamının bize dünyada verilmiş olmasından korkuyorum," demişti bir seferinde. Rahatlıkla imtihanın, sıkıntılarla imtihandan daha zor olduğunu düşünen İbn Avf'ın aklına sofraya oturduğunda sahabenin yoksulluk günleri gelir ve şu sözleri söyledikten sonra bir lokma yemeden sofradan kalktığı olurdu: " Hamza şehit edildi ve onu kefenleyecek bir şeyler bulamadık. Hâlbuki benden hayırlıydı o. Mus'ab bin Umeyr şehit edildi ve onu da kefenleyecek bir şey bulamadık. O da hayırlıydı benden. Bize gelince dünyadan alacağımızı aldık..."
Reklam
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.