Onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı, bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu. Onu ilk gördüğümde bundan böyle artık benim için çok önemli olacağını sezmiş ve ürkmüştüm. O andan başlayarak yaşantım değişecek, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Bunu nasıl güçlü hissettiğimi ve sarsıldığımı iyi hatırlıyorum. Fakat elimden gelen hiçbir şey yoktu. Çünkü güçlü bir çekim alanının etkisine girmiş, büyülenmiştim. Bütünüyle tuhaf olarak tanımlanacak bir zevkle bu albeniye kapılmıştım. Tamamen kendi isteğimle ve tamamen "ben" oluşumla ilgili olarak.
Bu hal büyük şeytanın daha çok hoşuna gitmişti: - "Ekmeğin acısını iyi çıkardın. Yalnız bir anlat bakalım, nasıl yaptın bu şarabı? Herhalde ilk önce içine tilki kanı kattın. Bu yüzden köylüler onu içince tilki gibi kurnazlaştı. Sonra kurt kanı koydun. Bunun için de kurt gibi vahşi oldular. Daha sonra da domuz kanı kattın herhalde. Bu sebeple de domuza benzediler." - "Hayır," diye cevap verdi küçük şeytan. "Hiç de öyle yapmadım. Benim yaptığım tek şey, onun fazla buğday yetiştirmesini sağlamaktı. Bu hayvanların kanları zaten insanlarda vardır. Fakat, yalnızca ihtiyaca yetecek kadar ekmek olunca meydana çıkmıyor. Bu köylü eskiden en ufak ekmek parçasını bile atmazdı. Fakat ekmeği çoğalınca, nasıl eğleneyim diye düşünmeye başladı. Ben de ona şarap içerek eğlenmesini söyledim. Köylü Allah'ın nimetinden, eğlenmek için şarap yapmaya başlayınca, damarlarındaki tilki, kurt ve domuz kanı kendini göstermeye başladı. Bundan sonra bir bardak şarap içtiği anda hep böyle hayvanlaşacak." Büyük şeytan, küçük şeytana iltifatlar edip, onu övdü. Ekmek suçunu bağışladı.
Reklam
Artık olağanüstü maceralar,büyük projeler hayal etmesini öğrenmiştim. Hayatımın çok zor günlerinde bunun bana çok yararı oldu. Oysaki, böyle günler neredeyse, hayatımdan hiç eksik olmadığı için, hayal kurmaya gün geçtikçe daha çok alıştım. Başkalarından yardım beklemiyordum. Hiç bir olağanüstü rastlantıya da bel bağlamıyordum. Fakat irademin gittikçe kuvvetlendiğini de fark ediyordum. Yaşam koşulları benim için ne kadar güçleşirse, o oranda kendimi daha güçlü, daha akıllı hissediyordum. İnsanı insan yapanın, kendini saran çevreye gösterdiği direnç olduğunu fark edeli epey zaman olmuştu.
Sayfa 9
... Sen bana benim sana âşık olduğum gibi âşık olmadın be Grigori. Ben sana her şeyinle âşık oldum; benim sana olan aşkım, annenin sevgisi gibi her yanını sarıp sarmalayan, hiçbir tarafını açıkta bırakmayan bir aşktı. Ben senin ismine, sesine, dizlerine âşık oldum. Eğer sen de beni böyle sevmiş olsaydın, ilişkimize son vermek için kullandığın kelimeler daha az geçerli olur, hatta hiç olmayabilirdi de; çünkü gayet basit: Bensiz yapamazdın. ...
"İpucu başından beri oradaydı; oyunun başından itibaren. Hamlet şöyle der; Görünen mi dediniz? Olan deyiniz sayın bayan. Görünen yok benim için, olan var. Şunu bir düşünün. Danimarka çürüyüp kokuşmuş. Herkesin Hamletin babası için yas tutması gerekiyor. Annesi özellikle yasta olması gereken kişi. Hamlet'in kral olması gerek. Bunun yerine
"Ah, hiçbir şey yapmamam tembelliğimden olsaydı keşke. Tanrım! Kendime ne büyük bir saygım olurdu o zaman. Tembellik de olsa, kuşku duymadığım belirli bir özelliğim olduğu için de çok saygı duyardım kendime! Soru: "Nasıl biridir?" Cevap: "Tembel!" Evet, insanın kendi için böyle dediklerini duyması hiç de hoş bir şey değildir. Ama, demek belirli bir özelliğim var, demek benim için söylenebilecek bir şey var. "Tembel" evet bir unvandır, özelliktir tembellik, belirli bir şey bir meslektir efendim. Gülmeyin, öyledir. Dolayısıyla, birinci sınıf bir kulübün asıl üyesiyim ve tek uğraşım sürekli olarak kendime saygı duymaktır."
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.